Dünyanın dört bir yanında ve tarih boyunca kadınlar toplumsal hareketlerin, başkaldırıların ve devrimlerin bel kemiğini oluşturmuş, ancak oynadıkları bu asli rol silinip gitmiştir.
Filistin mücadelesine ilişkin Batılı anlatı da, Filistinli kadınların İsrail’in kuruluşundan önceki Filistin direnişinde oynadıkları hayati rolün görünürlüğünü ve bilinirliğini çoğunlukla göz ardı etmiştir.
İngiliz Mandası’nın Filistin’i işgaline karşı direnen ve Filistinli Kadınlar Kongresi’ni kuran 1910 Cenin doğumlu Filistinli feminist Tarab Abdülhadi’den, İsrail sömürgeciliğine karşı harekete geçen ilk kadınlar arasında yer alan ve ilk Filistinli kadın siyasi mahkum olan Fatıma Bernavi’ye kadar pek çok isim sayabiliriz. Listeyi, 2024 yılında Ay’a ilk kadını göndermeyi planlayan Orion uzay aracı programının liderlerinden biri olan NASA’dan Nücud Merancy ve dünyanın en iyi eğitmenlerinden biri olarak kabul edilen Henan el-Hurub ile devam ettirebiliriz. Ve elbette bugün mücadelenin ön saflarında yer alan cesur Filistinli genç kadınlarla; İsrail işgaline dünyanın dört bir yanından duyulan bir tokatla meydan okuyan Ahed Tamimi gibi.
Muna el-Kurd, kendi mahallesi Şeyh Cerrah’ta devam eden İsrail sömürgeciliğini korkusuzca haberleştirerek Filistin mücadelesinin 2021 yılında popüler hale gelmesine katkı sağlayan bir başka cesur Filistinli kadın. Muna aynı yıl, TIME Dergisi tarafından da dünyanın en etkili kişilerinden biri olarak gösterildi.
Bu Filistinli kadınların hikayeleri, onları “doğası gereği ataerkil” bir toplumda aykırı sesler olarak tasvir eden Batı’nın sansasyonel ve ırkçı haber diliyle bir tezat oluşturuyor. Nitekim Filistinli kadınların direniş öyküleri geçmişten günümüze uzanmakta ve tarihsel bir süreklilik arz etmekte.
Örneğin 1936 yılında, [Bugün İsrail’de yer alan] Beka el-Garbiyye’den Filistinli kadınlar, Filistinli erkeklerin İngiliz askerleri tarafından toplu olarak tutuklanmasına tepki olarak İngiliz Mandası’na ait bir hapishaneyi basmış, ardından tüm mahkumları serbest bırakmayı başarmış ve köydeki sokağa çıkma yasağını sona erdirmişti.
Ayrıca, ilk olarak 1933 yılında Yaffa’da toplumsal bir kadın örgütlenmesi olarak kurulan Zehrat el-Ukhavan [Kasımpatılar], daha sonraki yıllarda, öğretmen olan iki Filistinli kız kardeş Muhibe ve Arabiye Hurşit tarafından İngiliz işgaliyle ve Filistin’de artan Siyonist yerleşimci çete şiddetiyle doğrudan mücadele etmek için tamamı kadınlardan oluşan silahlı bir gruba dönüştürülmüştü.
Filistinli kadınların Birinci İntifada’daki etkin rolü de, İsrail’i çöküşün eşiğine getiren bu sürecin ortak hafızasındaki yerini almalıdır. İntifada 8 Aralık 1987’de patlak verdiğinde, Filistin sivil toplumu tarafından harekete geçirilen birleşik cephe İsrail’de muazzam bir şok etkisi yarattı. Bu durum, hemen ardından şiddetli ve vahşi bir baskıya yol açtı ve 1300’den fazla Filistinli öldürüldü, 120.000’den fazlası yaralandı ve 600.000’den fazlası tutuklandı. İsrail işgal güçleri, intifadaya ‘liderlik etmekle’ suçladıkları Filistinli erkeklere karşı kitlesel tutuklama, sınır dışı etme ve infaz kampanyası başlattı. Filistinli kadınlar, liderlik konusunda ortaya çıkan boşluğu doldurmak için hızla harekete geçti.
Tüm kesimlerden Filistinli kadınlar; kuşak, siyasi grup, sınıf fark etmeksizin şehirlerden geleneksel köylere kadar her yerde seferber oldu. Her yaştan Filistinli kadın, bir anda yüz binlerce Filistinliyi İsrail sömürgeciliğine ve işgaline karşı mücadelede ortaklaştırma konusunda liderliği üstlendi.
Kadınlar daha önce birbirinden kopuk olan siyasi ağları bir araya getirir, halk komiteleri oluşturur, kadın sendikaları kurar ve doğrudan eyleme geçerken, böylece toplum da tabandan örgütlenmiş oldu.
Filistinli kadınlar ayrıca, İsrail’in dayattığı fahiş orandaki vergilere karşı boykotu da içeren kitlesel siyasi grevler düzenlemeye başladı.
İşgalci İsrail’in, kişisel tüketim için bile olsa Filistinlilerin kendi meyve ve sebzelerini yetiştirmelerini yasaklayan askeri yasaları sebebiyle İsrail ürünlerine bağımlı hale getirilen Filistinliler, bu ürünleri boykot etmeye başladı.
Filistinli kadınlar, popüler BDS hareketi kurulmadan onlarca yıl önce İsrail’e karşı ilk kitlesel boykotu başlatmışlardı. İsrail’in kısıtlayıcı yasalarına meydan okuyarak evlerinin arkasında ekip biçmeye başladılar, tarım kooperatifleri kurdular ve kadın arkadaşlarına kendi ürünlerini yetiştirmeyi öğrettiler.
Filistinli kadınlar intifada sırasında ortaya çıkan her türlü sorunu çözmek için hızlı çözümler üretiyorlardı. Kendilerini tıbbi bakım konusunda bile eğittiler ve protestoculara karşı artan İsrail şiddeti nedeniyle acil bakım sağlamak için sağlık ekipleri kurdular.
İsrail, öğrencilerin siyasi hareketliliğini engellemek amacıyla Filistinlilere ait okulları ve üniversiteleri kapattığında, Filistinli kadınlar bodrum katlarında ve terk edilmiş binalarda dersler vermeye başladı.
Boykot hareketleriyle birlikte Filistin genelinde gerçekleştirilen uzun süreli sivil grevler, İsrail mallarına olan bağımlılığı önemli ölçüde azalttı ve İsrail ekonomisi dibe vurdu. İntifada süresince İsrail her sene milyonlarca dolar zarara uğradı.
İsrail’in verdiği karşılık barbarcaydı; günlük sokağa çıkma yasakları uyguladılar, kitlesel tutuklamalar yaptılar, İsrail askerleri Filistinlilerin ‘kemiklerini kırsın’ diye o meşhur hükümet talimatnamelerini düzenlediler, Filistin’deki tüm kasaba ve köylerin telefon hatlarını kestiler ve sivil topluma öncülük eden çok sayıda aktivisti ev hapsine aldılar.
Ancak Filistinli kadınlar yılmadı ve İsrail’in önlerine çıkardığı sayısız engeli aşmanın yollarını buldu. İsrail Filistin bayrağını yasakladığında kadınlar örgü grupları kurdular ve gösterilerde dalgalandırmak üzere kendi bayraklarını yaptılar. İsrail güçleri önde gelen Filistinli kadınları ev hapsine aldığında, bu kadınlar ekmek pişiriyor ve her somunun içine gizlice, planlarını ve yapılacak gösterileri anlatan broşürler yerleştiriyorlardı. Bu broşürler daha sonra Filistin köylerine, kasabalarına ve mülteci kamplarına, İsrail güçlerinin haberi olmadan, kucaklarında bebekleriyle anneler tarafından dağıtılıyordu.
Filistinli kadınlar aynı anda iki mücadele veriyordu: ulusal kurtuluş mücadelesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi.
Kadınların Birinci İntifada boyunca gösterdikleri azim ve kararlılık tüm dünyanın dikkatini çekti; öyle ki İsrail’in bir numaralı destekçisi ve suç ortağı ABD, İsrail’in dönemin ABD Başkanı George H.W. Bush önderliğindeki müzakerelere katılmak istememesine karşılık vermek zorunda kaldı ve İsrail’den mali desteğini çekti. Madrid Konferansı olarak bilinen ilk müzakereler daha sonra 1991 yılında gerçekleştirildi.
İsrail’in yerleşimci sömürgeciliğinin başlangıcından bu yana ilk kez Filistinliler işgalci gücü dize getirdi ve Filistinli kadınlar baş roldeydi.
Ne yazık ki Madrid Konferansı 1993’teki Oslo Anlaşmaları’nın gölgesinde kaldı. Bu müzakereler, intifadada hiçbir rolü olmayan ve Filistinli kadınların yorulmak bilmeyen çabalarını istismar eden, tamamı erkeklerden oluşan FKÖ yetkilileri tarafından yurtdışında gizlice başlatıldı ve bugüne kadar Filistinlilerin hayatlarını daha da kötüleştiren bir anlaşmaya imza atılmış oldu. Bugün ‘Filistin Yönetimi’ olarak bilinen ve sadece yolsuzluk skandallarına karışmakla kalmayıp Filistin direnişini ezmek için İsrail işgaliyle aktif olarak iş birliği yapan bu yozlaşmış, ucube siyasi yapıdan söz etmeye dahi gerek yok.
Bu dünya kadınlar gününde, Filistinli kadınların İsrail’in sömürgeciliğine, işgaline ve apartheid rejimine karşı mücadelede ne kadar hayati ve etkin bir rol oynadıklarını ve oynamaya devam ettiklerini tekrardan hatırlayalım. Unutmayalım ki herhangi bir devrimin zafere ulaşması için, kadınların her aşamada mücadelenin içinde etkin olarak yer alması şart.
Farrah Koutteineh, Londra merkezli Filistin Geri Dönüş Merkezi’nde Kamu ve Hukuk İlişkileri Direktörü ve aynı zamanda 7 milyondan fazla Filistinli mültecinin derhal geri dönüş hakkını talep eden gönüllü bir kolektif olan KEY48’in kurucusudur. Koutteineh aynı zamanda Filistin’i sömürgesizleştirme hareketi, yerli halkların hakları, düzen karşıtı hareketler, kadın hakları ve iklim adaleti gibi başlıklarda kesişimsel aktivizme odaklanan bir siyasi aktivisttir.
Kendisini Twitter ve Instagram’da takip edebilirsiniz: @key48return