Skip to main content

Aşağıda çevirisini sunduğumuz metin, 23 Ekim 2023 tarihinde Allegra Lab sitesinde yayınlandı. Antropolog Maura Finkelstein, II. Dünya Savaşı’nda Yahudilerin yaşadığı soykırım felaketinden sonra popülerleşen “Bir Daha Asla” sloganı üzerinden yaptığı analizde, Yahudileri Filistinlilerin maruz kaldığı soykırıma karşı ses çıkarmaya çağırıyor. Kendisi de Yahudi olan Finkelstein, kendi deneyimlerinden örnekler vererek, geçmişte yaşanan travmaların bugün İsrail’in yaptığı zulümlere kılıf olarak kullanılmasını eleştiriyor ve “Bir Daha Asla” derken sadece kendimizi değil herkesi kastetmeliyiz diyor. ABD’de yükselen Siyonizm karşıtı Yahudi hareketlerin duruşuna dair güzel bir örnek olan bu yazıyı ilginize sunuyoruz.

Ben Filistin üzerine çalışan bir akademisyen değilim. Bölgede zaman geçirmiş ve işgal hakkında yazmış olsam da, bu benim akademik etnografik çalışmalarımın bir parçası değil. Bununla birlikte, neredeyse otuz yılını işgale karşı konuşarak geçirmiş anti-Siyonist bir Yahudiyim. Benim marifetim de bu.

Şu dönemde hepimiz insanlığımızın kaç kuruş ettiğini görmeye mecbur kaldık. Hele Amerikalı Yahudiler için bu durum daha karmaşık. Bizim adımıza, bizim vergilerimizle gerçekleştirilen bir soykırımın ortasında sessiz kalabilir miyiz? Umarım kalmayız. Ancak sözlerimiz ve eylemlerimiz, İsrail kontrolündeki Siyonist propaganda makinesi tarafından ustaca ve oldukça güçlü şekilde bastırılıyor. İsrail işgaline karşı konuşmak her zaman antisemitizm olarak gösterildi. Şimdi bu taktik, Gazzeli sivillere yönelik geniş çaplı bir soykırım yürütebilmek için kullanılıyor. Her nasılsa, bu savaş canavarına hayır demek, Hamas’ın 7 Ekim’de İsrailli ve Amerikalı sivillere yönelik saldırılarını desteklemekle aynı anlama gelir oldu. Geçtiğimiz birkaç haftayı, onlarca yıllık işgal, apartheid, etnik temizlik ve savaş süreciyle aynı bağlama oturtmaya çalıştığımızda tehdit ve taciz ediliyor, saldırıya uğruyor veya Yahudi karşıtı olarak adlandırılıyoruz. Bu tür suçlamaların yarattığı korku çok kuvvetli. Bu bir silah. Sizi sessizleştiriyor ve bu sessizlik ölümcül olabilir. Ancak şu anda, sessizliğimiz milyonlarca olmasa da binlerce insanın ölümüne neden olacak. Bir yandan, ABD’nin çıkarları temel insani değerlerin önüne geçtiği için bu jeopolitik kabus içinde güçsüz pozisyondayız. Öte yandan, sesimiz her zamankinden daha büyük bir önem taşıyor ve onu kullanmalıyız.

Pek çok Amerikalı Yahudi gibi ben de çelişkilerle dolu bir dünyada büyüdüm. Benim dini eğitimim de şiddet içerikli sözlerden, fotoğraflardan, filmlerden ve dedemin kuşağının travmasını taşımam gerektiğine dair telkinlerden ibaretti. Ailemin çoğu—diğer pek çok Amerikalı Yahudi gibi—Holokost’tan etkilenmemişti ama yine de ben anaokulundan itibaren o döneme ve olaylara tekrar tekrar tanıklık etmeye zorlandım. Bana bir kurban olduğum söylendi ve aslında sahip olmama izin verilen tek gerçek kimlik buydu.

Bir Yahudi olarak gördüğüm eğitimde Holokost’un merkezde olması, aslında İsrail’i de merkeze almam gerektiği öğretisini içinde taşıyordu. Çocukluğumun geçtiği sinagogun duvarlarına İsrail bayraklarının ilk ne zaman asıldığını hatırlamıyorum ama 90’ların ortasında aniden her yerde peyda olmuşlardı. Bar ve bat mitzvah[1] hediyeleri olarak, gençlerin arkadaşları ve akrabaları Yahudi Ulusal Fonu (JNF) aracılığıyla yürütülen bir kampanya ile İsrail’de ağaç dikiyorlardı. “Çölün büyümesine yardımcı olmak” sloganıyla yürütülen bu proje, aslında Filistinlileri oradan kovma sürecini örtbas ediyordu. Yerle bir edilen Filistin köylerinin ve zeytinliklerin üzerine kışın yaprak döken o ağaçlar dikildi.

Amerikalı Yahudilerin çoğu, eğer ihtiyatlı olmazsak Holokost’un tekrar yaşanacağını duyarak büyüyor. Bize “Asla unutma” deniyor. Sürekli toplama kamplarındaki kurbanların bir deri bir kemik kalmış bedenlerini görmeye zorlanıyoruz; Anne Frank’ın otobiyografisinin yüzlerce farklı versiyonunu okuyoruz; Holokost müzelerinin koridorlarında yürüyoruz ve bize “Sen busun” deniyor; “Sen bir kurbansın, savunmasızsın, asla unutma.” Peki bu bizim üzerimizde nasıl bir etki yaratıyor? Şu anda Gazze’de izlediğimiz şey işte tam da bu oyunun sonucu.

Seattle’daki gösteri sırasında göstericilerin taşıdığı “Bir Daha Asla” ve “Nehirden Denize” pankartları [Fotoğraf: Lindsey Wasson/The Associated Press]

Amerika’daki Yahudiler için sürekli tekrarlanan bu “Asla Unutma” ifadesi, dini kimliklerimizin siyasi aidiyetlere dönüşmesine yol açıyor: “İsrail’in yanındayız.” Bu kimlik o kadar güçlü bir şekilde soykırıma dayanıyor ki Amerikalı Yahudilerin çoğu kendi nesillerinin yaşadığı travmanın içine hapsolmuş durumda ve bu nedenle de İsrail’in Yahudi karşıtı bir proje olduğunu göremiyorlar. İsrail, Yahudilerin kendilerini güvende hissedebilecekleri tek yer olarak gösterildiği ve yüceltildiği sürece ABD ve Avrupa hiçbir zaman kendi antisemitizmleriyle gerçek anlamda yüzleşmek zorunda kalmayacaklar. Bu güvenlik algısı bir seraptan ibaret ve bu travma gözlerimizi kör ediyor. Filistin halkının devam eden soykırımına körü körüne katılırken kendi acımızı merkeze almamıza yol açıyor. “Asla unutma” bir suç ortaklığı sloganı haline geldi. “Asla unutma”, Amerikalı Yahudilerin, geçmiş nesillerin acılarını yeniden üreterek diğer tüm acı biçimlerini görmezden gelmelerine sebep oluyor.

Gazze’de bizim adımıza bir soykırım gerçekleştirilirken sessiz kalıyorsak, bu manipülasyon ve propaganda örtüsünün altındaki gerçek emelleri görememişiz demektir. “Asla unutma” sloganı, bir eylem çağrısı olmalı. “Asla unutma” tüm Yahudileri, bir halkı insanlıktan çıkarmanın ne kadar kolay olabileceğinin farkına varmaya zorlamalı ve bize tüm dünyanın gözleri önünde bir soykırımın sürdüğünü hatırlatmalı. Bu slogan, tüm Yahudileri Filistin halkı adına harekete geçmeye davet etmeli. Bunun yerine, “Asla unutma” diyerek faillere dönüşüyoruz. Kimliğimizi Holokost’a bağlayarak kuşaklar boyu süren o travmayı yeniden üretmeye devam ediyoruz ve bunu yaparken, sanki kendimizi geçmişten koruyormuşçasına, mevcut soykırıma iştirak etmekte beis görmüyoruz. Kendimize asla iyileşme izni vermiyoruz. Kendimizi bu istismar döngüsünden çıkartamıyoruz. Böylece hala dalgalarla boğuşmaya devam ediyoruz.

Filistin-İsrail meselesinde barışı ve işgal karşıtlığını merkeze alan Siyonizm karşıtı iki Yahudi grubu olan Jewish Voices for Peace ve If Not Now, 16 Ekim haftası boyunca ABD genelinde bir dizi eylem ve miting düzenledi. Ben de 18 Ekim Çarşamba günü National Mall parkındaki miting için Washington’a gittim. Öğlen saatlerinde toplandık ve Kongre binasını çevreleyen Filistin bayraklarını aydınlatan güneşin altında oturduk. Yiyecek kamyonları vardı, “Bir Daha Asla Derken Herkesi Kast Ediyoruz” yazılı pankartlar vardı. Yahudiler, Filistinliler ve diğer herkes oradaydı. Kippalı, kefiyeli ve başörtülü insanlar vardı. Bebekler, köpekler, berduşlar ve neneler… “Bir Daha Asla Herkes İçin Bir Daha Asla Demektir” diye haykırdık. İşte yaşadığımız ana taşımamız gereken miras bu. Gazze’deki soykırıma karşı sesini yükselten insanların katlanması gereken sonuçlar olacak. Arkadaşlarımızı, ailemizi, işimizi ve güvenli alanlarımızı kaybedebiliriz. Ama kendimize şunu sormalıyız: “Sessiz kalmaya dayanabilecek miyiz?” Umuyorum ki cevabımız “Hayır” olur.

[1] Bar ve bat mitzvah, Yahudi çocukların dini olarak sorumlu oldukları aşamaya gelişini simgeleyen bir çeşit reşit olma törenidir. [ç.n.]

Yazar: Maura Finkelstein

Yayın Tarihi: 23 Ekim 2023

Kaynak: Allegra Lab

Çeviri: KARPUZ

Manşet Fotoğrafı: Joerg Carstensen/AP

Leave a Reply