Skip to main content

Aşağıda çevirisini sunduğumuz metin 23 Kasım 2023 tarihinde The Electronic Intifada tarafından yayınlandı. Sitenin editörlerinden, araştırmacı gazeteci Asa Winstanley tarafından hazırlanan bu çok detaylı analiz haberde1, İsrail’in 7 Ekim’deki sivil kayıpların bir kısmından sorumlu olduğuna dair önemli kanıtlar ve iddialar ortaya konuyor. Son haftalarda Türkiye medyasında da sık sık yer bulmaya başlayan benzeri haberler, aslında Ekim ayının ortalarından itibaren İngilizce yayın yapan bağımsız medya platformlarınca dile getirilmeye başlanmıştı.2 İbranice ve İngilizce yayınlanmış onlarca kaynağın yanı sıra sosyal medyada paylaşılan ve haber niteliği taşıyan pek çok metni ve görüntüyü bir araya getirerek analiz eden Winstanley’ın bu haberi, bu konuda bu zamana kadar hazırlanmış belki de en kapsamlı dosya.3 7 Ekim’e dair ilk günden itibaren çok yoğun bir propagandaya girişen İsrail, bir yandan Hamas’ın saldırısının askeri niteliğini örtmeye çalışırken öbür yandan sivil ölümlerine dair birçok yalan haberi piyasaya sürdü.4 Şu ana kadar ortaya çıkan deliller göz önüne alındığında sivillerin çoğunun İsrail tarafından öldürüldüğü iddia edilmese de, Winstanley’ın bu dosyası 7 Ekim’e dair dünya çapında hala etkisini devam ettiren, oldukça yanlı ve çarpıtılmış resmin bir nebze de olsa düzeltilmesine yardımcı olacak nitelikte.5 Orijinal metindeki bütün görsel kaynakları ve bağlantıları muhafaza ederek ve gerekli yerlerde dipnotlarla ek açıklama sağlayarak çevirip yayına hazırladığımız bu çarpıcı haberi ilginize sunuyoruz.

İsrail ordusundan emekli bir binbaşı, İsrail hükümetinin 7 Ekim’de Hamas tarafından öldürüldüğünü iddia ettiği 1200 İsrailliden bazılarının İsrail tarafından öldürülmüş olabileceğini kabul etti.

The Electronic Intifada tarafından ortaya çıkarılan bu itiraf, İsrail’in (eğer ölen sivillerin çoğunu öldürmediyse bile) çok sayıda sivili öldürdüğüne ilişkin bugüne kadarki en üst düzeyden gelen teyit mahiyetinde.

Cumartesi günü, ilk kez resmi bir İsrailli kaynağın, İsrail’in saldırılarında en azından bazı İsraillilerin vurulduğu sonucuna vardığı açığa çıkmıştı.

Gitgide artan bu gibi deliller, İsrail’in “vahşi Filistinli teröristlerin sivilleri katletmek için İsrail’i işgal ettiği” şeklindeki resmi anlatısını çürütüyor. Nitekim Hamas da hedeflerinin askeri nitelikli olduğunu ve 7 Ekim’deki operasyonlar sırasında sivilleri kasten öldürmediklerini ifade etmeye devam ediyor.

Bahsi geçen İsrailli subayın itirafı, Güney Afrika’daki apartheid rejimine mensup asker ve polis emeklileri tarafından yönetilen pek bilinmeyen bir YouTube kanalı olan Legacy Conversations‘ın yayınladığı 7 Ekim konulu bir dizi videoda yer aldı.

Bu video serisinin flaş konuğu, 18 yaşında İsrail’e yerleşmiş ve 29 yıl boyunca İsrail ordusunda hizmet etmiş Güney Afrika doğumlu bir subaydı. Bu kişi, İsrail ordusundaki askeri hizmeti sırasında 2006 yılındaki Lübnan ve 2014 yılındaki Gazze işgaline de katılmıştı.

“Binbaşı Graeme” olarak adlandırılan bu emekli asker, “Graeme Ipp” ve “Graeme I” takma adlarını kullanıyor.

7 Ekim’den sadece bir hafta sonra yayınlanan videoda, Binbaşı Graeme Filistinliler tarafından alıkonulan İsraillilerin “İsrail Hava Kuvvetlerinin Gazze’ye doğru yönelen araçlara düzenlediği hava saldırısında ölmüş olabileceklerini” söyledi.

İsrail’in Gazze’nin kuzeyine yönelik geniş çaplı kara harekatının başlamasından neredeyse iki hafta önce yaptığı konuşmasında Graeme, hava saldırılarının ardından “özel kuvvetlerin gidip topladığı bazı cesetler olduğunu” açıkladı.

Eğer doğruysa, bu açıklama İsrail’in 7 Ekim’de—ister kasıtlı ister başka türlü olsun—kendi sivillerini öldürdüğüne dair kanıtları örtbas etmeye çalıştığını ortaya koyuyor.

Aynı zamanda, bu ifadeler 7 Ekim’de gerçekten ne olduğuna dair en azından uluslararası bir soruşturmaya duyulan acil ihtiyacın ciddiyetini gösteriyor.

Aslında, ismini vermek istemeyen bir grup İsrailli, bu konuda bağımsız bir soruşturma yapılması çağrısıyla açık bir mektup kaleme almıştı. Ancak İsrail’in böyle bir soruşturmaya izin vermesi pek mümkün görünmediği gibi bazı cesetleri kimlikleri belirlenmeden gömerek kanıtları örtbas ettiği de anlaşılıyor.

İsrail ayrıca, Filistinlilerin bazı kişilere cinsel saldırı ve tecavüz eylemlerinde bulunduğu iddialarına ilişkin cesetlerden adli tıp aracılığıyla delil toplamak için de hiçbir çaba sarf etmemişti.

Tüm bunların yanında, İsrail makamları üç haftadan daha uzun bir süre boyunca “en az 1400” İsraillinin öldürüldüğüne ilişkin iddialarda bulunduktan sonra, 10 Kasım’da resmi rakamı revize ederek ölü sayısının “1200 civarında” olduğunu söylemeye başlamıştı.

İsrail sözcüsü Mark Regev, geçen hafta pek arzu etmeden de olsa ölenlerden 200 kadarının “çok ciddi bir şekilde yanmış halde olduğunu, önceleri bu cesetlerin kendi cenazeleri olduğunu düşünseler de, sonunda bunların Hamas teröristlerinin cesetleri olduğunun anlaşıldığını” itiraf etmişti.

Tüm bunlar, İsrail’in Gazze sınır yerleşimlerine yönelik bombardımanının çok yoğun olduğunu, ayrım gözetmediğini ve bu bombardıman aracılığıyla İsrail güçlerinin Filistinli savaşçılarla birlikte çok sayıda İsrailli tutsağı da yakarak öldürdüğünü işaret ediyor.

Binbaşı Graeme’nin iddiaları, İsrail’in daha önce yayınladığı, içinde yanmış cesetler bulunan bombalanmış bir arabayı merkeze alan video ile de doğrulanıyor gibi görünüyor.

İsrail Dışişleri Bakanlığı, videonun Hamas’ın “IŞİD teröristleriyle” “aynı taktikleri” kullandığını ispatladığını iddia etmişti. Bu iddiayla, IŞİD’in 2015 yılında kafesteki Ürdünlü bir pilotu yakarak öldürdüğü gibi Hamas’ın da esirleri diri diri yaktığı ima ediliyordu.

Fakat, bunun aksine, videodaki cesetler devasa bir bomba patlamasıyla bir anda yanıp kül olmuş gibi görünüyor. Yanmış cesetlerden—muhtemelen İsrailli tutuklulara ait olan—ikisi patlama sırasında arka koltukta oturuyormuş. Cesetler şiddetli ama anlık bir acı içinde donmuş görünüyorlar.

İçlerinde bulundukları araç da havadan bombalanmışa benziyor. Nitekim, aracın tavanı tamamen eğilerek yok olmuş durumda.

7 Ekim sabahı, İsrail ordusu tarafından birçok benzeri nitelikte hava saldırısı yapıldığına ilişkin görüntüler içeren bir video yayınlanmıştı. İlgili gönderide, vurulan araçların “Gazze Şeridi’ndeki Hamas terör örgütü hedefleri” olduğu ifade edilmişti.

Eğer bu araçlarda Gazze’ye dönen Filistinli savaşçıların gözetimindeki İsrailli tutuklular varsa muhtemelen bu tutukluların hepsi İsrail tarafından öldürüldü, ancak daha sonra İsrail tarafından “Hamas tarafından öldürülen” İsrailliler olarak kayda geçirildi.6

Nitekim 7 Ekim’den bu yana, İbranice yayınlanmış gitgide artan sayıda delil, 7 Ekim saldırıları sırasında sayısı bilinmese de birçok İsraillinin İsrail güçleri tarafından öldürüldüğünü gösteriyor.

Bu deliller, bir süredir başta The Electronic Intifada, Mondoweiss, The Grayzone ve The Cradle olmak üzere bağımsız medya organları tarafından İngilizce olarak haberleştiriliyor.

Önemli kanıtlardan bir tanesi 11 Kasım tarihinde The Electronic Intifada tarafından İngilizceye çevrilmişti.

İsrail yayın organı Ynet’in bir İsrail helikopter filosu komutanından aktardığına göre, İsrail Hava Kuvvetleri 7 Ekim’de insansız hava araçlarını ve yirmiden fazla saldırı helikopterini “Hellfire” füzeleri ve makineli tüfeklerle Gazze sınırı boyunca atış yapmak üzere gönderdi.

Ynet’in, Hava Kuvvetlerinin ön değerlendirmesine ilişkin haberine göre, “teröristlerle (İsrailli) askerler veya siviller arasında ayrım yapmak çok zordu”, fakat pilotlara “Gazze sınırı bölgesinde gördükleri her şeyi vurmaları” talimatı verilmişti.

Ynet, İsrail Hava Kuvvetlerinin bir soruşturmasına dayandırdığı bu haberinde “başlangıçta binlerce teröriste açılan ateş muazzam bir yoğunluğa sahipti ve ancak belirli bir aşamada pilotlar saldırılarını yavaşlatmaya ve hedeflerini dikkatle seçmeye başladı” ifadelerine yer verdi.

Göründüğü kadarıyla ayrım gözetmeyen bu saldırının gerekçesi “Gazze sınırındaki gediklerden İsrail topraklarına akan terörist ve katil kitlelerin akınını durdurmaktı.”

Ancak Filistinli savaşçıların İsrailli tutuklularla birlikte Gazze’ye döndüğü ve aynı zamanda diğer Filistinlilerin de o gün Gazze’den gelmeye devam ettiği göz önünde bulundurulduğunda, sınır bölgesindeki “her şeyi” hedef almak zorunlu olarak İsrailli tutukluları da hedef almak anlamına geliyordu.

Hava Kuvvetlerine göre, ilk dört saat boyunca pilotlar “çoğu İsrail topraklarında olan yaklaşık 300 farklı hedefe saldırı düzenledi”.

Supernova festivali de sınır bölgesine çok yakın bir noktada, Gazze sınırıyla İsrail yerleşim bölgesi Be’eri kibutzu arasında yer almaktaydı.

İsrail başlangıçta bu festivalde 260 İsraillinin öldüğünü iddia etti. Daha sonra bu sayıyı 364’e çıkardı.

Fakat ilk olarak cumartesi günü, bir polis kaynağı İsrail’in 7 Ekim’de festival alanında kendi vatandaşlarını öldürmüş olduğunu doğruladı.

İsrail gazetesi Haaretz, polis soruşturmasının “olay yerine gelen ve teröristlere ateş açan bir İsrail savaş helikopterinin bazı festival katılımcılarını da vurduğu” sonucuna vardığını duyurdu.

İsmini vermek istemeyen ikinci bir polis kaynağı ise ertesi gün Haaretz’i eleştirerek bu açıklamayı yalanlamış gibi göründü, fakat bu kaynak da İsrail’in bazı İsraillileri öldürdüğünü inkar etmedi.

Yukarıda bahsi geçen Ynet haberiyle aynı gün İsrail tarafından yayınlanan görüntüler, İsrail Hava Kuvvetlerinin “7 Ekim sabahı İsrail’e sızan Filistinli teröristlere” yönelik olduğunu iddia ettiği saldırılarını gösteriyordu.

Bu görüntüler, İsrail Hava Kuvvetlerinin daha önceki yanıp kül olmuş cesetlerin yer aldığı videodakine benzeyen birçok sivil araca yönelik ayrım gözetmeyen vahşi hava saldırılarını ve ayrıca yaya bir şekilde kaçmaya çalışan veya yolda yürüyen insanlara yönelik makineli tüfek atışlarını da gösteriyor gibi görünüyor.

Videoda yer alan sürülmüş açık arazi, internette paylaşılan İsrailli festival katılımcılarının Supernova etkinliğinden kaçışlarını gösteren diğer görüntülerdeki araziye çok benziyor.

İsrail Hava Kuvvetleri tarafından havaya uçurulmadan hemen önce Gazze sınırında bir sivil araç [Fotoğraf: İsrail Hava Kuvvetleri]

Ayrıca, İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırım harekatı en az 14.000 Filistinlinin hayatını kaybetmesine neden olurken, Gazze’deki İsrailli tutuklular da İsrail’in keyfi bombardımanının kurbanları arasına katıldı.

Hamas’ın askeri kanadı, İsrail’in Gazze’ye yönelik hava saldırılarıyla şimdiye kadar 60 İsraillinin öldürüldüğünü açıkladı.

Güney Afrikalı Youtube kanalındaki videolarda Binbaşı Graeme İsrail’deki askeri akıl yürütmeyi tarif ediyor.

Graeme, ilgili konuşmasında “bu tür bir kararın getirdiği tüm zorluk ve acılara rağmen, İsrail ordusu sanki hiç rehine yokmuşçasına hareket etmeye devam ediyor” ifadelerini kullanıyor. Graeme’e göre İsrail, “Hamas’ın İsrailli canlı kalkanları işe yarar bir şekilde kullanmasına asla izin veremez… Bu mümkün değil”.

Graeme ayrıca, İsrail hava saldırılarındaki “belirli kontrol ve sınırlamaların” kaldırıldığını da söyledi.

Binbaşı Graeme, bu sözleriyle esir alınmaktansa kendini zehirleyen eski bir Kartacalı generalin adını taşıyan, uzun süredir mevcut gizli bir İsrail askeri doktrini olan Hannibal Direktifi’ne atıfta bulunmuş olabilir.

İsrail bu doktrini, Arap direniş savaşçılarını İsrail askerlerini daha sonra onları pazarlıklara dayalı mahkum değişimlerinde takas etmek için esir almaktan caydırmak için oluşturdu. 2011 yılında İsrail, esir alınmış tek bir İsrailli asker karşılığında 1027 Filistinli mahkumu serbest bırakmıştı.

Hannibal Direktifi, 2014 yılında Gazze’nin işgali sırasında uygulanarak bir İsrail askerinin öldürülmesine sebep olduktan sonra küresel çapta dikkatleri üzerine toplamıştı. İsrail ordusu 2016 yılında “bugün anlaşıldığı haliyle” bu direktifin iptal edileceğini söylemişti. The Times of Israel’in haberine göre, “bu karar, tam bir politika değişikliği anlamına gelmese de durumu açıklığa kavuşturma mahiyetindeydi”.

Fakat göründüğü kadarıyla doktrin şimdi yeniden uygulama alanı buluyor.

Bir Haaretz podcast’ine İbranice beyanda bulunan İsrail Hava Kuvvetlerinden emekli asker Albay Nof Erez, Gazze sınırının yakınında yaşananların “geniş çaplı bir Hannibal uygulaması” olduğunu ve benzer askeri senaryoları 20 yıldır tatbik ettiklerini ifade etti.

Yasmin Porat [Kanal 12]

7 Ekim’deki çatışmalarda, İsrail Kara Kuvvetleri de çok sayıda İsrailli sivili öldürdü.

Bu konuda ortaya çıkan ilk kanıt, Filistinli savaşçıların saldırdığı Gazze sınırındaki onlarca İsrail yerleşiminden biri olan Be’eri kibutzundan sağ kurtulan Yasmin Porat’ın ifadesiydi.

Porat’ın İsrail radyosuna İbranice olarak verdiği demeç, The Electronic Intifada tarafından 16 Ekim’de İngilizceye çevrilince uluslararası alanda büyük bir yaygınlık kazandı.

Supernova festivaline katılan Porat, saldırı başladıktan kısa bir süre sonra yakındaki Be’eri isimli kibutza kaçtı.

Porat ve yaklaşık on kadar İsrailli, Porat’ın ısrarla ifade ettiği üzere “kendilerine kötü davranmayan, aksine çok insancıl davranan” Filistinli savaşçılar tarafından esir alındı.

Porat, Filistinli savaşçıların amaçlarının “kendilerini öldürmek değil Gazze’ye kaçırmak olduğunu” ifade etti. Görünüşe göre savaşçılar onları ertesi gün serbest bırakmayı planlıyordu.

Tutukluların, dışarıda oturup rehine takası için müzakerelerde bulunacak kişilerin gelişini beklemelerine izin verildi. Anlaşıldığı kadarıyla Filistinliler müzakereler aracılığıyla oradan çıkmayı umuyorlardı.

Ancak YAMAM olarak bilinen özel kuvvetlerin gelişiyle işler hızla kötüye gitti.

“Müzakereciler” geldiklerini sürpriz silah sesleriyle belli ettiler.

Porat İsrail televizyonuna verdiği demeçte yaşanılanları “birden YAMAM’dan üzerimize yaylım ateşi açıldı. Hepimiz saklanacak bir yer bulmak için koşmaya başladık” diyerek anlattı.

Kfar Azza’da çekilen bir videoda İsrail bombardımanı sonucu dümdüz olduğu anlaşılan bir bina [Washington Post]

Porat, verdiği demeçte ısrarlı bir şekilde, ayrım tanımayan ateşin “rehineler de dahil olmak üzere herkesi öldürdüğünü, çünkü çok ama çok yoğun bir çapraz ateş olduğunu” ifade etti. Açılan ateş sonucunda yerde cesetler gördüğünü belirtti.

Bunu takip eden silahlı çatışma yarım saat sürdü ve tutuldukları eve iki tank mermisinin isabet etmesiyle sonuçlandı. Porat’ın hayatta kalmasının tek nedeni, İbranice konuşan ve sonunda teslim olan Filistinli bir savaşçıyla birlikte olmasıydı.

7 Ekim saldırısına İsrail ordusunun verdiği kaotik yanıtta bazı gayri-iradi “dost ateşi” vakaları yaşanmış gibi görünüyor.

Ancak İsrail ordusunun İsrailli sivilleri katletmesinin hesaplı bir politikanın, ya da Binbaşı Graeme’nin ifadesiyle “rehineler yokmuş gibi devam etmenin” sonucu olmuş olabileceğine dair de işaretler var.

Yarbay Salman Habaka, o sabah iki tankla birlikte hızla Be’eri kibutzuna ulaşmıştı.

The Guardian’a göre, Habaka, “Be’eri’ye vararak Tuğgeneral Barak Hiram’a ulaştım ve onun benden istediği ilk şey tankla bir evi vurmam oldu” dedi. “Rehineleri kurtarmak için ev ev gezdik. Akşama kadar kibutz ve sokaklardaki çatışma böyle devam etti.” Be’eri kibutzu savaşı iki gün boyunca sürdü. 9 Ekim akşamı sona erdi.

İsrail tarafından internette yayınlanan fotoğraflar ve The Telegraph tarafından yayınlanan bir video, Be’eri kibutzunda İsrail tarafından bombalanmış gibi görünen çok sayıda binayı gösteriyor. [İsrail Dışişleri Bakanlığı/Telegraph]

Bu esnada, Haaretz’e göre (gene yalnızca İbranice yayınlanmış bir makalede) Be’eri’deki İsrailli komutanlar “rehinelerle birlikte bulunan teröristleri etkisiz hale getirmek için tüm sakinleri içindeyken evleri tanklarla vurmak gibi zor kararlar aldı”.

Bu da İsrailli subayların, İsrailli tutukluların Gazze’de Filistinlilerin eline geçip esir pazarlıklarında koz olarak kullanılmalarına izin vermektense onları “ortadan kaldırmaya” karar verdiklerini gösteriyor.

The Guardian’a göre, saldırı sırasında Be’eri kibbutzunda 108 kişi öldürüldü. 10 Ekim’de ordu tarafından düzenlenen bir medya turunun ardından gazete, getirilen cesetlerin toplanmayı beklemek üzere kibutzun ortak yemek salonuna koyulduğunu yazdı.

Ancak 15 Ekim tarihli YouTube videosunda ifade ettiği üzere Binbaşı Graeme’e göre, ilk başta “çok sayıda” İsrailli tutuklu Hamas tarafından Be’eri yemekhanesinde canlı olarak tutuluyordu.

Graeme, olanları “yemek odası özel kuvvetler tarafından basıldı” diyerek açıkladı. “Anladığım kadarıyla rehinelerin çoğu onları kurtarma girişimi sırasında öldürüldü. Sadece dördünü kurtarabilmişler… Sanırım 14 kişi öldürülmüş”.

İsrail’in Be’eri kibutzundaki acımasız ve ayrım gözetmeyen askeri taktikleri Gazze sınırındaki diğer yerleşimlerde de hayata geçirildi.

The Electronic Intifada, 7-27 Ekim tarihleri arasında resmi üç İsrail hesabı tarafından X’e (eski adıyla Twitter) gönderilen tüm video ve fotoğrafları gözden geçirdi: @Israel, @IDF ve @IsraelMFA. Ayrıca, Be’eri kibutzu ve diğer Gazze sınırındaki yerleşim bölgelerine yapılan saldırılarla ilgili ana akım medyada yayınlanan haberleri kapsamlı bir şekilde inceledi.

Bu incelemeler sonucunda, Yasmin Porat ve diğerlerinin, İsrail ordusunun kendi yerleşimlerine saldırdığına dair anlattıklarını destekleyecek çok sayıda görsel kanıta ulaştı.

İsrail’in kendi sivillerini öldürdüğüne dair bu önemli emareler genellikle Hamas’ı katliam yapmakla suçlayan resmi İsrail propagandasının çıkardığı sesler arasında kaybolmakta.

İsrail ordusu, Gazze sınırında yer alan Kfar Azza (İbranice “Gazze Kasabası”) isimli yerleşimde, Be’eri kibutzundakine benzer şekilde acımasızca davrandı.

Washington Post’un 10 Ekim’de yayınladığı bir video haberde, Kfar Azza’da her ikisi de tanklar tarafından vurulduğu anlaşılan yıkılmış iki bina görülüyor.

İsrail, Hamaslı savaşçıların yerleşimdeki binaları kundakladığını öne sürüyor. Fakat, videodaki diğer binalar yanmış gibi görünse de, yıkılan binalardan en az ikisi tamamen ya da kısmen enkaza dönüşmüş halde.

Binalardan biri, şu anda Gazze’yi tarumar eden hava saldırılarındakine benzer biçimde neredeyse tamamen yerle yeksan olmuş durumda.

Üstelik, bahsi geçen bu video türünün tek örneği de değil.

Yıkımın boyutlarının, yangınlarla ya da Filistinli savaşçıların o gün sahip olduğu hafif silahlarla (tüfekler, el bombaları, roket güdümlü el bombaları ve birkaç vakada kamyona monte edilmiş makineli tüfekler) açıklanması mümkün değil.

Aksine, böyle bir yıkım ancak İsrail tarafından kullanıldığı bilinen askeri araç ve mühimmatla açıklanabilir: Tank mermileri ve yirmiden fazla Apache helikopterinden ateşlenen “Hellfire” füzeleri.

Bu helikopterler ayrıca, her biri İsrail’in Ynet gazetesinin ifadesiyle “el bombası gibi” mermiler atan 30 mm’lik makineli tüfeklerle donatılmıştı. Tankları imha etmek üzere tasarlanan ve dakikada yaklaşık 600 mermi atabilen bu yıkıcı silahlar yukarıdaki videoda gösteriliyor.

Ynet’in haberine göre, 7 Ekim’de “28 savaş helikopteri cephanelerini sürekli yenileyerek gün boyunca mühimmatlarının tamamını ateşledi”.

İsrail’in Canlı Kalkanları

Peki Hamas neden Be’eri kibutzu ve 21 diğer İsrail yerleşimi, askeri üssü ve karakoluna saldırdı?

Bunu anlamak için hem yakın tarihi hem de Siyonist kolonizasyon projesinin Filistin’de gerçekleştirdiği 141 yıllık sürgün ve soykırım hikayesini dikkate almalıyız.

İsrail’in Gazze sınırındaki yerleşimlerinin tamamı Filistin toprakları üzerine inşa edilmiş olmakla kalmıyor, üstelik bu yerleşimler sıklıkla İsrail’in Gazze’ye yönelik tekrar tekrar gerçekleştirdiği askeri saldırılarda çatışmalara dahil olan askeri birliklerini konuşlandırıldığı üsler olarak da kullanılıyor.7

Binbaşı Graeme, 1995 yılında yayınlanan “My Golani” isimli kitabında kendisinin ve askeri birliğinin “Kfar Azza’daki karargahlarına” nasıl yerleştiğini anlatıyor.

İsrail’in Temmuz 2006’da Lübnan’a karşı başlattığı savaş sırasında Graeme’ye taburunu kuzeydeki Sassa kibutzuna götürmesi emredilmiş. İsrail’in 2014’te Gazze’ye düzenlediği ve 551’i çocuk 2251 kişinin ölümüne neden olan saldırı dalgası sırasında Graeme’nin tugayının ileri karargahı “Kissufim ve Ein Hashlosha kibutzlarına çok da uzak olmayan bir yerde” bulunuyormuş. Bahsi geçen her iki yerleşim de Gazze sınırının yakınlarındaydı ve her ikisi de 7 Ekim’de saldırıya uğradı.

Gazze sınırındaki yerleşimlerin kurulma nedeni, 1948’den bu yana çoğu mülteci olan Gazze’deki kalabalık sivil nüfusu kontrol altına almak ve baskı altında tutmaktı. Bu yerleşimler—sosyalist olduğu iddia edilen kibutzlar da dahil olmak üzere—her zaman İsrail’in askeri stratejisinin ayrılmaz bir parçası oldu.

Haaretz muhabiri ve Nahal Oz kibutzu sakini Amir Tibon’un kısa süre önce ifade ettiği gibi, “biz sınırı koruyoruz, [hükümet de] bizi koruyor.”

Kibutzlar İsrail için çok işlevsel canlı kalkanlar.

Hatta bu kibutzlardan 1951 yılında kurulmuş olan biri—İbranice “Kalkan” manasına gelen—“Magen” olarak adlandırılmış.

Magen ve üç diğer kibutz, imha edilmiş Filistin kasabası Meyn Ebu Sitte’nin daha önce üzerinde bulunduğu topraklarda inşa edilmişti. Tanınmış Filistinli tarihçi Selman Ebu Sitte, 1948 yılında 10 yaşındayken Siyonist güçler tarafından yaşadığı bu kasabadan zorla çıkarılmıştı.

Palmah’ın (1920-1948 yılları arasında faaliyet gösteren Yahudi paramiliter örgütü Haganah’ın elit savaş grubu) bir birimi 1948’de Be’eri kibutzunda toplanmıştı. Nekbe sırasında Palmah ve diğer Siyonist milisler yaklaşık 800.000 Filistinliyi topraklarından sürdü. [Wikipedia]

İsrail devletinin, İsraillilerin Filistinliler tarafından esir alınmasındansa öldürülmesini tercih etmesinin—hatta bunu arzulamasının—izahı nedir?

Bu iş en tepeden başlıyor.

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, 7 Ekim’den kısa bir süre sonra kabineyi “Hamas’ı acımasızca vurmaya ve esirler konusunu dikkate almamaya” çağırdı.

Kısa bir süre sonra, Başbakan Benjamin Netanyahu Filistin’de tutuklu bulunan İsraillilerin aile üyeleriyle bir araya geldi. Aile üyelerinden oluşan grup Netenyahu’ya Hamas’la müzakere etmesi konusunda baskı yaptı. Ancak daha sonra, kimliği bilinmeyen dört kişi aniden bu toplantıya dahil oldu. İfade edildiğine göre yeni katılan kişilerden biri, Filistin direnişi tarafından esir alınan kızının hayatını feda etmeye hazır olduğunu söyledi.

Daha sonra, gizemli ziyaretçilerin Netanyahu’nun ofisi tarafından Batı Şeria’ya yerleştirilen yerleşimciler olduğu ortaya çıktı. İsrailli gazeteci Noga Tarnopolsky bu kişinin aşırı sağcı bir örgütün lideri olduğunu ve esir alınan bir kızı olmadığını söyledi.

CNN’den Clarissa Ward, internette çok izlenen bir video haberde, 30 yıl önce Be’eri’ye gelerek yerleşen İrlanda doğumlu yerleşimci Tom Hand ile bir röportaj yaptı. Perişan haldeki Hand, İsrailli yetkililer tarafından sekiz yaşındaki kızı Emily’nin ölü bulunduğunun söylenmesinin ardından yaşadığı sevinci anlattı.

“Gülümseyerek ‘evet!’ dedim… Eğer Gazze’de insanlara ne yaptıklarını biliyorsanız… Orada yapılanlar ölmekten daha kötü.”

İsrailli yetkililer daha sonra Emily’nin akıbeti hakkındaki değerlendirmesini değiştirdi. Neyse ki Emily’nin şu anda hayatta olduğu düşünülüyor.8

Be’eri kibutzunun bir başka sakini de aynı derecede korkunç bir fikre sahip. Eski bir yerel meclis başkanının oğlu olan Or Yelin İsrail’in i24 News kanalına verdiği demeçte, eşinin Hamas tarafından canlı ele geçirilmesindense, kendisinin eşini mutfak bıçağıyla öldürmesini tercih edecekleri konusunda eşiyle anlaştıklarını söyledi.

İsrail’in “Filistinlilere esir olmasındansa kendi vatandaşlarını öldürmeye” yönelik politikası, ABD hükümeti tarafından da sonuna kadar destekleniyor.

ABD Başkanı Joe Biden’ın Netanyahu’ya İsrailli tutukluların—ABD vatandaşı olanlar da dahil olmak üzere—sağ olarak iade edilmesinin İsrail’in isteğine bağlı olduğunu söylediği bildirildi.

Biden, “Ona [Netenyahu’ya], eğer bu mümkünse, bu insanları güvenli bir şekilde dışarı çıkarması gerektiğini söyledim. Ne yapacakları onların kararı” dedi.

Vahşi Ormandaki Villa

Be’eri kibutzu ve diğer sınır yerleşimlerindeki sivil ölümlerinden gerçekte kimin sorumlu olduğu sorusu, soyut bir tarihsel soru değil.

İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü soykırım savaşı bugüne kadar yaklaşık 14.000 Filistinliyi yeryüzünden sildi. Bunların yüzde 40’ı çocuktu.

Amerika Birleşik Devletleri ve çoğu Avrupa hükümeti bu soykırımı tamamen desteklemekte.

Avrupa Birliği’nin dış politika şefi Josep Borrell geçen hafta İsrail ordusunun propaganda turu kapsamında Be’eri kibutzunun kalıntılarını ziyaret etti. İspanyol sosyalist Borrell, on yıllar önce bir kibutzda bilfiil gönüllü olarak da çalışmıştı.

Borrel, “hiçbir şey kadınları, çocukları, yaşlıları öldürmeyi ya da onları evlerinden kaçırmayı haklı gösteremez” dedi.

Utanç verici şekilde, dünyayı ikiye ayıran ve Avrupa’yı bir “bahçe” ve dünyanın geri kalanını ise “vahşi bir orman” olarak niteleyen bu kişi, kendi deyimiyle “vahşi ormandaki villa” olan İsrail entitesine destek veriyor.9

Filistin’de ölen kadınları, çocukları ve yaşlıları hiç dikkate almadı, erkekleri zikretmeye gerek bile yok. Halihazırda İsrail hapishanelerinde çoğu herhangi bir suçlama ya da yargılama olmaksızın rehin tutulan yaklaşık 7.000 Filistinliden de hiç bahsetmedi.

Filistinlilerin kendilerine uygulanan baskıya karşı silahlı isyanı, Filistin’in özgürleştirilmesi savaşında ortaya koyulmuş iyi planlanmış bir askeri saldırıdan ziyade; ahlaki değerlere karşı saygısız ve irrasyonel bir şiddet patlaması olarak tasvir edildi.

Filistinliler bu saldırıyla hem “bahçenin” hem de “villa”nın kurallarını ihlal etti.

Yerel bölge meclisinin eski lideri, Or Yelin’in babası Haim de Filistin direnişine benzer bir alınganlık gösterdi: “Be’eri’de sanki buranın sahibiymişler gibi dolaşıyorlardı”.

Halkının yüzde sekseni İsrail’in 1948’de Filistinlilere uyguladığı Nekbe’den kaçan mültecilerin torunları olan Gazze Şeridi’nin evlatlarının, üzerinde yaşadığı toprakların gerçek sahibi olduğu hiç aklına gelmemişti.

Geçtiğimiz günlerde İsrail televizyonunda konuşan bir başka Be’eri sakini, Siyonizm’in soykırım mantığını açık ve net ifadelerle dile getirdi.

“Be’eri’ye ancak son Filistinli de yok edildiğinde döneceğim. Çocuklarmış, yaşlılarmış, yağmalamaya gelen koltuk değnekli insanlarmış… umurumda değil. Şu anda kimseye merhamet etmiyorum.”

“Sadece kendimizi düşüneceğiz. Kendimizi.”

  1. Ali Abunimah, Michael F. Brown, Tamara Nassar, Jon Elmer, Maureen Murphy ve Refaat Alareer tarafından yapılan ek araştırmalarla hazırlanmıştır. ↩︎
  2. 10 Kasım tarihli TRT ve 21 Kasım tarihli Gazete Duvar haberleri ulusal medyada yayınlanan haberlere örnek olarak verilebilir. The Electronic Intifada’nın 16 Ekim’de yayınlanan oldukça erken tarihli haberi ve Mondoweiss’in 22 Ekim tarihinde Haaretz’e dayandırarak hazırladığı haber, bu iddiaları dile getiren ilk haberler. [e.n.] ↩︎
  3. The Grayzone’dan Max Blumenthal’in hazırlayıp yayınladığı 27 Ekim tarihli haber analiz de bu konudaki bir diğer kapsamlı dosya. Haaretz tam bir ay sonra Blumenthal’in bu haberini zehir zemberek eleştiren bir karşı haber yayınladı. Blumenthal’in kaynakları seçerek ve çarpıtarak kullandığını iddia eden bu metne karşı Blumenthal’in şahsi sosyal medya hesabından verdiği cevaba bu linkten ulaşabilirsiniz. [e.n.] ↩︎
  4. Guardian köşe yazarı Owen Jones 27 Kasım’da yayınladığı video analiz’de, İsrail hükümetince sivil ölümlerine dair “sansürsüz” görüntülerden derlenerek hazırlanmış ve dünyanın birçok yerinde sadece özel davetli topluluklara gösterimi yapılan propaganda filmine dair izlenimlerini anlatırken, Hamas’ın sivilleri öldürdüğüne dair açık görüntüler olduğunu söylerken, kafa kesme, tecavüz, işkence ve çocuk ölümlerine dair herhangi bir kanıtın sunulmadığını söylüyor. 29 Kasım’da Middle East Eye tarafından yayınlanan bir haberde ise, İsrailli gazeteci Ishay Coen’in “çamaşır ipine asılmış çocuk ve bebek cesetleri”ne dair asker ifadelerine dayalı haberinin asılsız çıkmasından sonra İsrail ordusunu kendisini yanıltmakla suçladığı açıklamalarına yer veriliyor. [e.n.] ↩︎
  5. İsrail’deki mevcut baskı ve sansür ortamına rağmen İsrail’in sorumlu olduğu sivil ölümlerine dair her geçen gün yeni ayrıntılar çıkmaya devam ediyor. 25 Kasım’da yine The Electronic Intifada tarafından yayınlanan ve Anadolu Ajansı tarafından Türkçeleştirilen haberde, görgü tanıklarının ifadesine göre 12 yaşındaki Liel Hatsroni’nin tank ateşiyle öldürüldüğü iddia ediliyor. [e.n.] ↩︎
  6. The Jerusalem Post’un 22 Kasım tarihli haberinde, İsrail tarihinde ilk defa, Hamas tarafından içindekilerle beraber yakıldığı iddia edilen yüzlerce aracın, ölenlerin anısına saygısızlık olmaması için parçalanarak toprağa gömüleceği belirtiliyor. Bunu, İsrail helikopterleri tarafından açılan ateşe dair kanıt olabilecek delillerin karartılması olarak okuyanlar var. [e.n.] ↩︎
  7. Bu konuya dair kapsamlı bir analiz için, sitemizde yayınladığımız, Eyal Weizman’ın “Takas Bedeli” adlı yazısını okuyabilirsiniz. Weizman bu yazısında Gazze Kıskacı (Gaza Envelope) olarak adlandırılan ve Hamas’ın saldırılarının hedefindeki bölgenin askeri-sivil kompozisyonuna dair çarpıcı bilgiler veriyor. [e.n.] ↩︎
  8. Emily Hand, İsrail ile Hamas arasındaki yapılan esir takası kapsamında 25 Kasım’da serbest bırakıldı. [e.n.] ↩︎
  9. Borrell’in bu sözlerini sömürgecilik ve Avrupamerkezcilik üzerinden analiz eden iyi bir yazı için tıklayınız. [e.n.] ↩︎

Yayın Tarihi: 23 Kasım 2023

Kaynak: The Electronic Intifada

Çeviri: KARPUZ

Manşet Fotoğrafı: Reuters

Leave a Reply