Skip to main content

Aşağıda çevirisini sunduğumuz derleme, Filistinli ve İsrailli sinemacıların ortak çalışması olan “No Other Land/Gidecek Başka Yer Yok” adlı belgeselin 2 Mart 2025’te düzenlenen 97. Akademi Ödülleri’nde “En İyi Belgesel” ödülünü alması üzerine sosyal medyada paylaşılan bazı yorumlardan oluşuyor. Pek çoğu Filistinliler tarafından yapılan bu yorumlarda öne çıkan noktalardan biri, bir Filistinlinin insanlığının, gördüğü eziyetin ve çektiği acıların, yanında bir İsrailli olmadan dikkate alınmaması gerçeği. Bir diğer önemli husus ise, bu tarz ortak yapım hikayelerinin, İsrail’in yerleşimci sömürgeci bir devlet olduğu gerçeğini örten, siyonizmi liberal veya solcu bir perspektiften meşrulaştıran ve Filistinlilere ancak belirli “kabul edilebilir” çerçevelerde hareket etme ve söz söyleme şansı veren bir işlevinin olması. İlginize sunuyoruz.

Filistin’in Hakikati, Seyircinin Fantezisi (Mohammed el-Kurd)

İsrailliler ve Filistinlilerin birlikte film çekmesi durumunu ele alalım. Filistinli yapımcı, film festivaline refakatçi olarak götürülür, [kendisine alan açılan] otorite sahibi [İsrailli] ortağının karizmatik yancısı olarak sahneye çıkmasına izin verilir. Hiç kimse, ne festivalin yapımcıları ne de eleştiri kaleme alan köşe yazarları, filmin içeriğiyle, iyi ya da kötü olup olmadığıyla ilgilenmez. En önemli şey, filmin, izleyicilerin libidinal dürtülerini tatmin eden bir tarzda, “ortak yönetmenlikle” çekilmiş olmasıdır. [Normalde] yasaklı olan bir diyaloğa, katil ile maktul arasında gerçekleşen nefislerini okşayıcı bir yakınlaşmaya şahit olmuş olurlar.

Film hakkındaki tartışmalar, eleştiriler, tanıtım şekli ve aramızda yaptığımız sohbetler, mastürbatif bir hal alıyor. Çünkü filmi, bir İsrailli ve bir Filistinlinin iş birliği yapmasına indirgeyerek, aslında pek tatsız bir hikayede mutlu bir sona tanıklık etmeye dair fantezimizi gerçekleştirmiş oluyoruz. Yani durumu bir fetişe çeviriyoruz.

Kaynak: Mohammed el-Kurd, Perfect Victims and the Politics of Appeal – İlgili X paylaşımına buradan ulaşabilirsiniz.

Filistinli yazar ve şair Mohammed el-Kurd kardeşi Muna el-Kurd ile birlikte

Kimin “Gidecek Başka Yeri Yok”? (Mary Turfah)

(…) Film ABD’de dağıtımcısı olmamasına rağmen Oscar’a aday gösterildi. Sorulması gereken soru, filmin iki ana karakterinden biri İsrailli olmasaydı bu mümkün olur muydu? Eğer mümkün değilse, neden değil?

(…) Filmin adı (No Other Land/Gidecek Başka Yer Yok) şu soruyu akla getiriyor: Kimin için gidecek başka yer yok? Filmde bu ifadeyi, evlerine buldozer süren İsrailli askere yalvaran Filistinlilerden duyuyoruz. Ancak filmin alt metninde, [İsrailli] yerleşimciler ve [Filistinli] yerlilerin paylaşacağı ortak bir gelecek ihtimali de kendini gösteriyor. Bir yerleşimci, kendini ve dolaylı olarak yerleşimci devletin bekasını kurtarmak umuduyla yerlilere yardım etmeye geliyor. Mevcut siyasi gerçekliği göz önüne alırsak, evlerine misafir oldukları Filistinlilere “Peki biz nereye gideceğiz?” diye soran İsraillileri hayal etmek zor değil.

(…) Filmde gördüğümüz tek direniş, şiddet içermeyen gösteriler. Film, devlet tarafından silahlandırılan ve desteklenen çok sayıda şiddet yanlısı İsrailliyi, yerleşimciyi ve askeri, onların buldozerlerini, kayıtsız ifadelerini ya da hayatlar yok edilirken yüzlerindeki tuhaf gülümsemeleri gerçekçi bir şekilde yakalıyor ama Filistinli savaşçıları ya da Filistinlilerin doğrudan tepkilerini göstermiyor. Bunun yerine, empati sahibi Batılı izleyiciler belki bir ihtimal kendilerine destek verir diye, her şey olup bittikten sonrasını kayda almaya niyetlenmiş, ellerinde “silah” niyetine kameralarla Filistinliler ve destekçilerini görüyoruz.

Kaynak: Mary Turfah, “‘No Other Land’ for Whom?” – İlgili X paylaşımına buradan ulaşabilirsiniz.

Filistinli yazar ve tıp doktoru Mary Turfah

Kurtarıcı” İşgalciler (Sana Saeed)

[İsrailli sinemacı] Yuval Abraham’ın işgal edilenler ve işgalciler arasındaki çizgiyi ve [Filistinlilerin] şiddet deneyimini belirsizleştirip bulanıklaştıran konuşması, Filistinlilerin “kurtarıcı” işgalci figürler tarafından nasıl insanlıktan çıkarıldığını [dehumanized edildiğini] tüm açıklığıyla gösteriyor. Bu işgalcilerin gözünde Filistinlilerin insanlığı, onlar ancak asıl mesele olan sömürgeci projeyi hedef göstermediği sürece meşruiyet kazanıyor.

Kaynak: Sana Saeed – İlgili X paylaşımına buradan ulaşabilirsiniz.

Kanadalı gazeteci Sana Saeed

İtibarsızlaştırılan Filistinliler, İtibar Gören İsrailliler (Yara Hawari)

Bir kez daha, Filistinlilerin sesinin ana akım Batı kamuoyunda meşru kabul edilip duyurulabilmesi için, onlara İsrailli bir sesin eşlik etmesi gerektiğinin çarpıcı bir örneğini görüyoruz. Dahası, soykırımdan hiç bahsetmeyen, aktivizmi ve direnişi kasıtlı olarak sınırlayan, [başkaları tarafından] kabul edilebilir bir anlatıyı benimsemek zorunda kalıyorlar.

Kabahatin bir kısmı, on yıllardır Filistinlilerin sesleri yerine İsrailli erkeklerin seslerini ön plana çıkaran [Filistin’le] dayanışma hareketinde yatıyor.

İsrail işgali hakkında konuşan eski bir İsrail askeri, elbette ki Siyonist yerleşimci sömürgecilik altında yaşamanın ne demek olduğuna dair konuşan bir Filistinliden daha fazla ilgi çekecektir. Ancak bunun bedeli oldukça ağır: Filistinlilerin sesinin sürekli olarak itibarsızlaştırılması ve meşru olmaktan çıkarılması.

Kaynak: Yara Hawari – İlgili X paylaşımına buradan ulaşabilirsiniz.

Filistinli yazar ve siyasi analist Yara Hawari

Liberal Siyonizme Yer Yok (Susan Abulhawa)

“Gidecek Başka Yer Yok” filmi, [Filistinli sinemacı] Basel Arda tarafından kolaylıkla tek başına yapılabilirdi. Ne de olsa film, onun hayatını ve çektiği görüntüleri konu alıyor. Onun ailesi. Onun toprağı. Onun hikayesi. Ama [bu filmi tek başına yapsaydı] hepimiz biliyoruz ki biz hariç hiç kimse bu filme zaman ayırmaz, ayırsa da anlatılanlara inanmazdı.

İşte bu yüzden liberallerin deyimiyle “sessizlerin sesi olmak” üzere filmin ortak yapımcısı, bir liberal Siyonist [Yuval Abraham] devreye giriyor. Tecavüz palavrasını aylarca pazarlayan, soykırım kelimesini ağzına alamayan bu liberal siyonist, toplu katliama uğrayan Filistinlilerin durumunu, Hamas’ın kendi rehinelerini geri almak için İsraillileri kaçırmaya yönelik yaptığı tek bir askeri operasyonla bir tutuyor. 

Bu liberal, Filistinlilerin acılarının sırtına atlıyor ve mevcut dalgadan kendisine isim ve para devşiriyor. Sahnede seyircilerin karşısında özgüvenle konuşan o oluyor. [Filistinli] Basel ise vakur ve güçlü olmasına rağmen sahnede gergin, çünkü devlet bazlı üstünlük mekanizmaları maddi eşitsizlikler ürettiği gibi kişilerin içsel, soyut gerçekliklerini de şekillendiriyor.

Basel ve ailesi, Yuval’a karşı cömert ve misafirperver davranıyor. Ancak Yuval’ın onlara layık olabilmesi için kat etmesi gereken uzun bir yol var. Bu dünyada artık liberal versiyonu dahil hiçbir tür siyonizme yer yok. Basel ve ailesini yürekten kutluyorum.

Kaynak: Susan Abulhawa – İlgili X paylaşımına buradan ulaşabilirsiniz.

Filistinli-Amerikalı ilim insanı ve yazar Susan Abulhawa

Sömürgeciler, eşitlik ve özgürlük (Danya)

Oscar törenini izlemedim, konuşma videosunu da izlemek istemiyorum. Yuval Abraham gibi siyonistleri bünyem kaldırmıyor. Siyonizmin en tehlikeli versiyonu, sömürgeciyi makul, şefkatli ve duruma dair kaygılı gösteren, onu sömürgeleştirilenle bir tutan versiyonudur.

[Yuval Abraham’ın törendeki konuşmasına referansla:] Şu alçakça yanıltıcı söyleme dikkat edin. Yuval kendisini ve diğer sömürgecileri altında “özgürce” yaşadıkları “rejim” aygıtından muaf tutuyor. Siyonizm gibi bir üstünlükçü yapı altında nasıl oluyor da “özgür” yaşayabiliyorsunuz? Yahudi üstünlükçü siyonist devleti kimler el üstünde tutuyor? Yuval gibiler.

Hala Yuval ve diğerlerinin soykırımı aklamasını izlemeye elim gitmiyor. O sahnedeki Filistinliler de birer özneler ve tüm bunların neresinde durduklarını merak ediyorum. Yok edilmemizi hedefleyen bir devlete karşı direnme hakkımızı inkar ederek kapanış yapmak utanç verici.

Yine, milyarıncı kez söylüyorum: Filistinliler topraklarımızı sömürgeleştiren bir halkla EŞİT olmak istemiyor. Yerleşimci sömürgecilikten ve bizi yok etmeye kararlı bu siyonist rejimden kurtulmak istiyoruz. Yuval her ne kadar aksini iddia etse de kendisi de bu rejimin bir parçası.

Benzetmelerden nefret ediyorum ama belki bir faydası olur: 40’ların başında Avrupa’daki Yahudilerin Hitler ve Alman Nazileriyle eşit olmak istediklerini söylemekten farksız bu.

Kaynak: Danya – İlgili X paylaşımına buradan ulaşabilirsiniz.