Skip to main content

Gazzeli yazar, edebiyatçı, akademisyen Rıfat el-Arir’in kardeşleri ve yeğenleriyle birlikte, İsrail tarafından kasıtlı olarak hedef alınarak katledilmesinin üzerinden iki ay geçti. Bir açık hava hapishanesinde yaşamış ve diğer pek çok Filistinli gibi çocukluğundan itibaren kısıtlı imkanlarla ve zorlu şartlarla mücadele etmiş olmasına rağmen, çok uzun olmayan ömründe hem Filistin’de hem yurtdışında sayısız insanın hayatına dokunmuş Rıfat el-Arir. Bir hoca, bir arkadaş, bir yoldaş, bir meslektaş, bir entelektüel ve bir aktivist olarak mücadelesine ve hayatına şahit olan insanların Rıfat el-Arir anısına yazdıklarını derledik. Bu ilk bölümde, meslektaşları ve arkadaşlarının kaleminden Rıfat el-Arir’i tanıyoruz.

Derlememizin ikinci bölümüne buradan ulaşabilirsiniz.

2014 yılından beri katkı sağladığı Electronic Intifada sitesinin Rıfat el-Arir anısına yayınladığı hatıra yazısından:

Gazze’nin Şucaiyye mahallesinin onurlu evladı Rıfat, Gazze İslam Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı profesörüydü.

İsrail’in 2014’teki saldırısından sonra Gazze’de faaliyete geçen ve kuşatma altındaki bölgenin genç yazarlarına hikayelerini dünyaya anlatmaları için rehberlik etmek ve onları desteklemek için kurulan We Are Not Numbers (“Biz Sayı Değiliz”) projesinin kurucularından biriydi.

İsrail’in vahşi ve acımasız bombardımanı altında bile Rıfat, ister şiir yazsınlar ister Electronic Intifada için haber hazırlasınlar, eski öğrencileri dahil hiçbir öğrencisini desteklemekten ve onlara akıl hocalığı yapmaktan vazgeçmedi.

Korkuları yok değildi Rıfat’ın ama cesurdu. İsrail’in gazetecileri, doktorları ve diğer eğitimli insanları kasti olarak, yok etmek amacıyla hedef aldığını bildiği halde konuşmaya devam etti.

Geçen ay Electronic Intifada canlı yayınında “Bugün sosyal medyada İngilizce yazdığını gördüğünüz [Gazze’deki] gençlerin çoğu onun öğrencileri” diyordu, [kendisi de Rıfat’ın eski öğrencisi olan] Yusuf el-Cemal. “Böylece yazsınlar ve hikaye anlatsınlar diye bir yazarlar ve bloggerlar ordusu yetiştirdi Rıfat.”

Rıfat 2014 yılında Gazze Cevap Yazıyor: Gazzeli Genç Yazarlardan Kısa Hikayeler[1] adlı antolojinin editörlüğünü yaptı.

Ayrıca, 2022 yılında Light in Gaza: Writings Born of Fire[2] (“Gazze’deki Aydınlık: Ateşin İçinden Yükselen Yazılar”) adlı kitaba da katkıda bulundu.

Rıfat, Light in Gaza’ya yazdığı “Gazze Soruyor: Ne Zaman Geçecek Bu?” başlıklı yazısında şöyle demişti:

“Geçecek; umudumu kaybetmiyorum. Geçecek; deyip duruyorum. Bazen inanarak söylüyorum. Bazen inanmadan. Ve Gazze yaşama tutunup nefes alıp vermeye devam ederken, geçsin diye mücadele ediyoruz; mücadele etmekten ve Gazze’nin hikayesini anlatmaktan başka seçeneğimiz yok. Filistin için.”

Rıfat el-Arir, hem yaşamı hem ölümüyle İsrail’in Filistin’e ve halkına yaptığı ağır zulümlere şahitlik etti; [diğer bir ifadeyle] şehit oldu.

[1] Orijinal ismiyle: Gaza Writes Back: Short Stories from Young Writers in Gaza, Palestine

[2] Kitabın elektronik nüshasını buradan indirebilirsiniz.

Fotoğraf: Yusuf el-Cemal

Mondoweiss sitesinin Rıfat el-Arir anısına yayınladığı “Gazze Şeridi’nden direncin ebedi yankıları” başlıklı yazıdan:

Dillerin ve anlatıların çarpıştığı bir ortamda büyüyen Rıfat, tıpkı annesi gibi, tehlikelerle dolu bir ortamda eğitimini sürdürdü. University College of London’dan 2007 yılında yüksek lisans derecesi ve Malezya’daki saygın Putra Üniversitesi’nden doktora derecesi alan Rıfat’ın akademi deneyimi, bilginin yayılması yoluyla topluma hizmet etme sorumluluğuna dair inancını derinden pekiştirmişti.

Rıfat, hikaye anlatıcılığını ve şiiri tutkuyla benimsemiş ve öğrencileriyle ders yaparken İngiliz ve dünya edebiyatı literatüründen seçtiği her esere bambaşka bir coşkuyla yaklaşmıştı. Derslerini kaydedip internet üzerinden yayınlamayı bir sorumluluk olarak gördü çünkü işgale meydan okuyan bu coşkuyu kalıcı kılmaya dair kararlıydı. Edebiyat dersleri veren bir üniversite profesörü olarak, öğrencileriyle estetik, felsefe, edebiyat teorisi, yapısöküm ve sömürgecilik konularında kıymetli tartışmalar yürüttü ve Gazze’de bu sayede kendi sesini bulan çok sayıda parlak öğrenciyi özgür düşünmeye, eleştirel bakışa ve kendini keşfetme arayışına teşvik etti. Tam da böylesi bir ortam, İsrail için bir tehditti.

İşgale ve onun sofistike savaş makinesine rağmen, yazının bir tanıklık, bizden sonra da varlığını sürdürecek kalıcı bir hatırla(t)ma işlevi gördüğüne inanıyordu Rıfat. Yazmanın kendimize ve dünyaya karşı bir sorumluluk olduğuna inanıyordu. İnanıyordu ki Gazze, savaşarak karşı koyduğu kadar “yazarak da karşı koyuyordu”. İnanıyordu ki “hayal gücü, yeni bir gerçeklik inşa etmenin yaratıcı bir yoluydu. Gazze karşılık veriyordu çünkü yazmak milli bir sorumluluk, bir insanlık görevi ve ahlaki bir yükümlülüktü.”

Fotoğraf: Yusuf el-Cemal

Rıfat el-Arir’in arkadaşı ve onu canlı gören son kişilerden biri olan Asım el-Nebi’nin kaleminden:

Rıfat el-Arir gibi biri hakkında ne söyleseniz eksik kalır.

Rıfat’ı 10 yaşımdan beri tanıyorum. Şimdi 33 yaşındayım.

Onu yalnızca bir dahi olarak tanımlamak yetmez. Birçok fikre ilham olmuştu. Çok insaniyetliydi.

Geçtiğimiz günler ve haftalar boyunca onunla her gün yürüdük. İlham almak için sürekli etrafını gözlemlerdi. Her şeye bakardı.

Rıfat’ı tanıyan herkes onun çok güçlü bir adam olduğunu bilir. Hayal edilemeyecek kadar dayanıklı. Öldürülmeden bir gün önce bana yorgun hissettiğini söyleyerek beni şaşırtmıştı.

“Su taşımaktan yoruldum. Yoruldum. 50 kişiden sorumluyum ben.”

Rıfat’ın öldürülmesi sadece ailesi için değil, hepimiz için bir kayıp. O, bilgeliğine ve ilgi alakasına muhtaç pek çok insandan da sorumluydu. Gazze’nin sesi olan, Gazze’deki gerçekliği kelimelere dökebilen birini kaybettik.

Dünyanın herhangi bir yerinde yaşamayı seçebilirdi. Gazze’de kalmak zorunda değildi. Her yerde çalışabilecek eğitim ve deneyime sahipti.  Başka bir yerde çok daha iyi bir hayat kurabilirdi. Ama o bunu tercih etmedi.

Bu senenin başında yurtdışında bir ülkedeyken ona burada daha iyi iş fırsatları bulabileceğimi söylediğimi hatırlıyorum. Bana şöyle dedi: “Ya da buraya, Gazze’ye geri dönebilirsin. Burada bir şeyler yapabilirsin.”

Rıfat doğru bildiğini konuşmaktan çekinmezdi.

Şimdi biz diyoruz ki, Rıfat hakkında konuşun. Çünkü Rıfat bunu hak ediyor.

Hepimiz Rıfat’tan haberdarız çünkü Gazze hakkında konuşmayı bırakmadı Rıfat. Tüm Gazze onun hakkında konuşmalı. Bütün dünya onun hakkında konuşmalı.

Rıfat asla dedikodu yapmazdı. Sadece kendi gözleriyle gördükleri hakkında konuşurdu.

Ve çok şey gördü. Bu yüzdendir ki günde 25.000 adım yürüyordu.

Bir gün, bir yerde karanlık, soğuk bir köşe keşfetti. Işık yoktu, konfor yoktu, hiçbir şey yoktu. Ama internet çekiyordu. Orada durdu. Yazdı. Neler olduğunu anlattı.

Yaptığı şey buydu.

Fotoğraf: Yusuf el-Cemal

Rıfat el-Arir’in arkadaşı ve The Grayzone‘un genel yayın yönetmeni, gazeteci yazar Max Blumenthal’in kaleminden:

Rıfat, İsrail ve destekçilerinin imha etmeyi hedeflediği mücadelenin bir timsaliydi. Onun hikayesini 2015 yılında yayınlanan The 51 Day War: Life and Loathing in Greater Israel adlı kitabımda anlattım, burada bazı bölümleri paylaşmak istiyorum:

… Sonraki bir saatimizi, az önce hızla şahit olduğu bu uçsuz bucaksız ve göz kamaştırıcı renklere sahip ülke hakkındaki izlenimleri üzerine sohbet ederek geçirdik. Amerikan toprakları, kendisini bir M-16’nın namlusunun arkasından, bir F-16’nın kokpitinden, bir Merkava tankının taretinden ya da işgalci bir memurun masasının arkasından karşılamayan Yahudilerle tanışma fırsatı sunmuştu Rıfat’a. Rıfat bunu “Malcolm X anı” olarak tanımlamıştı.

“Malcolm X hapisteyken kız kardeşi ona ‘Elijah Muhammed İslam’ın siyahların gerçek dini olduğunu ve beyaz adamın şeytan olduğunu söylüyor’ demişti. Hayatında karşılaştığı her bir beyaz insanı düşündü ve hepsi tarafından bir şekilde zarar gördüğünü fark etti” diye açıklamıştı Rıfat.

“Filistin’de bize olan da bu, çünkü sizi öldürmek için tepeden tırnağa silahlanmamış bir Yahudi ile yüz yüze gelmeniz mümkün değil. Bu da önyargılarınızdan kurtulmanızı çok zorlaştırıyor.”

Rıfat ABD’yi ziyaret edene kadar, bir Filistinli olarak yaşadığı sıkıntıları anlayıp sempati duyan bir Yahudi ile karşılaşmamıştı. “Yahudi insanlarla hayatları hakkında konuştuğunuzda, sizi evlerinde ağırladıklarında, aileleriyle vakit geçirdiğinizde, İsrail, Yahudi yaşamı ve siyonizm hakkında bilgi sahibi oldukları için sizi tahmin edebileceğinizden çok daha fazla konuda aydınlatıyorlar” diyerek hayretini dile getirmişti. “Çok şey öğreniyorsunuz çünkü onlar içeriden insanlar. Pek çok açıdan değişmeme sebep olan şey Amerika’ya yaptığım gezi oldu.”

Rıfat, Gazze’de şu an tamamen yıkılmış durumda olan İslam Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı dersleri veren bir yazar ve eğitimciydi. “İsrail bizim dışarıya kapalı ve dünyadan soyutlanmış olmamızı istiyor; bizi aşırı uçlara itmeye çalışıyor” diye anlatmıştı bana. “Okumamızı istemiyor. Kendimizi zulme karşı evrensel mücadelenin bir parçası olarak görmemizi istemiyor. Eğitimli olmamızı ya da eğitimci olmamızı istemiyor.”

Rıfat, Electronic Intifada’ya verdiği son röportajlarından birinde, gerekirse hayatını sürdürdüğü kalemle hayata veda edeceğine dair ant içmişti: “Ben bir akademisyenim. Muhtemelen evimde sahip olduğum en tehlikeli şey bir tahta kalemidir. Eğer İsrailliler evimi işgal eder, askerler bizi katletmek için kapı kapı dolaşıp üzerimize saldırırlarsa, yapacağım son şey olacak olsa dahi o kalemi alıp İsrail askerlerine fırlatacağım.”

Kaynak: Caitlin Johnstone

Rıfat el-Arir’le bir kitap çalışması yürütmüş ve bir Hristiyan Quaker organizasyonunun Filistin Eylemlilik Programı Koordinatörü olan Jennifer Bing’in kaleminden:

Light in Gaza: Writings Born of Fire[1] adlı antolojiyi hazırlarken, Rıfat’tan gençlerin Gazze’nin geleceğini tasavvur etme ve şekillendirmedeki rolü üzerine bir makale yazmasını istedik.

Rıfat, Gazze’deki gençlerle olan uzun süreli ilişkisini yazacak olması ve onların seslerini çalışmamıza taşımaya yardımcı olması açısından biçilmiş kaftan gibi görünüyordu.

Bunun yerine, daha önce hiç yapmadığı bir şeyi, kendi hikayesini yazıp yazamayacağını sordu bize. Elbette çok heyecanlandık ve onun kişisel hikayesini okumak için sabırsızlandığımızı söyledik.

Rıfat, 11 yazarımız arasında öyküsünü antolojimize gönderen son yazardı; işin aslı, bir ya da iki kez son teslim tarihini kaçırmıştı. Ama makalesini okuduğumuzda kitabımız için mükemmel bir giriş yazısı bulduğumuzu anlamıştık.

“Gazze Soruyor: Ne Zaman Geçecek Bu?” başlıklı bu yazısında Rıfat, İsrail’in askeri işgali ve ablukası altındaki Gazze Şehri’nin Şucaiyye mahallesinde doğup büyüdüğü yılları anlatırken, nasıl yazar ve öğretmen olmaya ve işgale neden böyle direnmeye karar verdiğini anlatmıştı. Şöyle yazmıştı Rıfat:

“Bu satırları yazarken dehşet içinde irkiliyor ve ürperiyorum; açıkta, çıplak ve savunmasızım. İsrail’in bize yaşattığı dehşeti yeniden hatırlamak bir yana, içinizi döküp hayatınızı ve en mahrem korku ve dehşet anlarınızı insanlara açmak bambaşka bir his. Bazen gecenin geç saatlerinde uykusuzluk baş gösterdiğinde, tüm bu çabalara değip değmeyeceğini, bir şeylerin değişip değişmeyeceğini sorguluyorum.”

Rıfat’ın hayatından alabileceğimiz derslerden bir tanesi de bu: Kişisel hikayenizi anlatmak çok zor olabilir ama siz yine de anlatın.

[1] Kitabın elektronik nüshasını buradan indirebilirsiniz.

Leave a Reply