Skip to main content

Karpuz olarak, Filistin davasının küresel boyutunu gündeme taşımak ve farklı siyasi, kültürel ve dini geleneklerden insanların bu dava etrafında nasıl bir araya geldiğini anlamak için yeni bir söyleşi serisine başlıyoruz. Bu ilk söyleşimizde, İngiltere’nin Sheffield şehrinde, kendi yerelliklerinde mütevazı ama kararlı bir mücadele sürdüren kadınlarla tanışacağız. Hayatları boyunca adalet ve eşitlik mücadelesi veren bu kadınlar, 2018 yılında Tadhamon Singers adlı grubu kuruyor ve Filistinlilerin hikayesini anlatmak, yaşadıkları zorluklara dikkat çekmek ve İsrail ürünlerine boykotu yaygınlaştırmak amacıyla müzik ve sanatı kullanıyorlar. Arapça ve İngilizce şarkılarla, bazen meşhur bir besteye yeni sözler yazarak bazen de yeni şarkılar besteleyerek Filistin’in sesini küreselleştiriyorlar. Bulundukları coğrafyanın ve dahil oldukları toplumun sanat diliyle Filistin mücadelesine yaptıkları katkıları, düzenledikleri atölyelerle, verdikleri konserlerle, yaptıkları sunumlarla etraflarında bir cemiyet kurmaya çabalayarak toplumu dönüştürmeyi hedeflemelerini ve yarattıkları estetikle birlikte meselenin tarihsel ve siyasi kısmını ıskalamamalarını oldukça etkileyici bulduk. Ümran Gülbin Aydın’ın yaptığı bu kıymetli söyleşiyi ilginize sunuyoruz.

İngiltere’nin orta bölgesinde yer alan siyah endüstri şehri Sheffield’a varıyoruz. Britanya’nın çelik üretim merkezlerinden biri olan bu kara şehirde işçi hareketlerinin de okunmaya değer uzun bir tarihi var. Filistinliler için eşitlik ve adalet mücadelesine kendilerini adamış bir grup İngiliz kadın aktivistin bir araya gelerek 2018 yılında kurduğu Tadhamon Singers grubunun lideri Janet’le buluşup önce o gün için planladıkları etkinliğe ve eyleme katılıyor, sonrasında ise tanışıp sohbet etmek üzere evlerine misafir oluyoruz.

Tadhamon Singers üyeleri konser verirken [Kaynak: https://tadhamonsingers.org]

Janet’in günü erken başlamış. St Andrew’s kilisesinde 3 saattir devam etmekte olan “Filistin İçin Söylüyoruz” adlı müzik atölyesinin sonunu yakalıyoruz. İçeriye girdiğimizde “Kuluna Ghaza” (“Hepimiz Gazze’yiz”) şarkısının provası yapılıyor. Acının şarkısını dayanışmanın gücüyle söylediklerinden olsa gerek, büyüleyici bir hava hakim odaya. Atölye, farklı etnik kimliklerden yaklaşık 50 kişinin katılımıyla gerçekleşiyor.

Kısa bir öğle yemeği arasından sonra kiliseden ayrılan grup yürüyerek yakınlardaki birkaç süpermarketin bulunduğu bir meydana varıyor. Amaç, insanları İsrail menşeli ürünleri boykot etmeye çağırmak. 10 dakikalık bu yürüyüşe yoldan geçenler kornalar, ıslıklar ve arabalarından açtıkları Filistin marşlarıyla eşlik ediyorlar. Marketin önünde eyleme destek vermeye gelen Filistin Dayanışması, Mescidi Aksa Dostları gibi başka gruplar da var. Kalabalık kapının önünde beklerken koro üyeleri marketin içine girip koridorlar arasında turlamaya başlıyor. Waitrose marketler zinciri İngiltere’nin en lüks zincirlerinden biri. Çalışanlar mağaza müdürünün talimatıyla koridorları bariyerlerle kapatıp koronun marketin içlerine doğru ilerlemesini engelliyor.

Koro üyeleri, eylemlerine hurma ve kola boykotuyla ilgili birer şarkı söyledikten sonra dışarıda devam ediyorlar. O sırada grubun markete tekrar girmesini engellemek için bekleyen Müslüman ve göçmen bir güvenlik görevlisi benden kendisinin fotoğrafını çekmemi rica ediyor. Telsizin kulaklığını çıkartıp saklıyor, kadraja bayrakları da almamı özellikle rica ederek sanki eyleme gelmiş gibi fotoğraflarını çektiriyor. İkinci pozunda etrafını kolaçan ettikten sonra parmaklarıyla zafer işareti yapmayı da ihmal etmiyor.

İngiltere’nin en lüks market zincirlerinden olan Waitrose’daki yapılan boykot etkinliğinden bir kare [Kaynak: https://tadhamonsingers.org]

Koro marketin önünde şarkılar söylemeye devam ederken alışverişini henüz bitirmiş beyaz, 70’li yaşlarında bir erkek belli ki tanıdığı bir koro üyesinin yanına gelip bu eylemi ona yakıştıramadığını, tatsızlık çıkardıklarını, Ortadoğu’daki bir meselenin onların bu küçük kasabasındaki huzurlu pazar yerleriyle ilgisi olmadığını söylüyor. Koro üyesi kadın tebessüm ederek “keşke” diyor, “keşke içeride Filistinlilerden çaldıkları evlerin üzerine yapılan fabrikada üretilmiş ürünler satılmasaydı, keşke içeride toprak sahiplerinin asırlık ağaçlarından yerleşimcilerin topladığı meyveler satılmasaydı ve keşke bu aldıklarımız bölgeye mermi olarak gitmeseydi de bizim meselemiz olmasaydı gerçekten, ne iyi olurdu.”

İkinci markete geçiyoruz. Bu kez Aldi’deyiz. Aldi, Alman menşeili, ucuz ve yaygın market zincirlerinden. Burada koroya kimse karışmıyor, istenilen şarkılar uzun uzun söyleniyor. O sırada alışveriş yapmakta olan başörtülü bir kadın gelip marketin boykot olup olmadığını soruyor. Marketin değil ama sattıkları bazı ürünlerin boykot olduğu söyleniyor. Kadın Filistinliymiş ve Batı Şeria’dan Sheffield’a 1 hafta önce göç etmiş. Aldi’nin boykot olmadığını öğrenince seviniyor.

Bu yorucu günün ardından Janet’le birlikte Hilary’nin evine geçiyoruz. Hilary bir komünde yaşıyor. Herkesin kendi evinin, kapısının, yani mahremiyetinin olduğu, daire ve müstakil evlerin geniş bir avluya açıldığı ve ortak kullanımlı alanların paylaşıldığı, herkesin birbirini tanıyarak komşuluk ettiği bu düzen meğer İskandinav ülkelerinde pek yaygınmış. Bize ikram ettiği çay ve zencefilli vegan kekten sonra sohbetimize başlıyoruz. Çayın yanında ikram etmek için süt olmadığına üzülüyor ama bizim de sütsüz içtiğimizi öğrenince rahatlıyor.

Soldan sağa: Ümran Gülbin, Janet ve Hilary [Fotoğraf: Ahmet Yusuf Aydın]

Karpuz’da, dünyanın dört bir yanından Filistin için yükselen seslere katkı sağlamak ve onları Türkiye kamusuna duyurmak için bir kaynak oluşturmaya çalışıyoruz. Sizin eylem videolarınızı görünce çok heyecanlandık ve gelip tanışmak istedik. Bu tanışmanın bir kaydını bırakmak için de söyleşi teklifinde bulunduk. Kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.

Tadhamon Singers merkeze Filistin’i koymuş, adını Arapça’da dayanış anlamına gelen bir sözcükten (تضامن) alan aktif bir koro. Eylemlere gidiyor, festival açılışları yapıyor, Filistin’i ziyaret ediyor, Filistinli kadınlarla dayanışıyor, öğrencilere burs bulmak için çabalıyorsunuz. Dünya tarihine baktığımızda aslında pek çok direniş şarkısının sanatçılar tarafından bestelendiğini, politik müzik gruplarınca da seslendirildiğini görüyoruz ama aktivist bir koro pek rastladığımız bir örnek değil. Koro ile birlikte aslında sabah şahit olduğumuz üzere canlı bir topluluk da oluşturuyorsunuz. Koro fikri nasıl ortaya çıktı, daha önce koro deneyiminiz olmuş muydu?

Janet: Evet aslında Tadhamon’un çoğu üyesi aynı zamanda Sheffield Sosyalist Korosu’na da üye ve o koronun aslında epey uzunca bir Filistin’le dayanışma tarihçesi var. Ben Sheffield Sosyalist Korosu’na 2011’de dahil oldum ama koro 1987 yılında kurulmuş. Dünyadaki birçok konuyla ilgili şarkıları vardı, özellikle de Güney Afrika ile ilgili.[1] Apartheid karşıtı pek çok parçaları var. Aslında Filistin’e dair pek şarkı üretmemişler ama korodan epey kişi Filistin’i ziyaret edip orada şahit olduklarından sonra meseleyi anlatmaya dair büyük bir tutkuyla dönerlerdi.

İlk başta Gazze’deki kadınlar için başlayan, sonra zamanla Batı Şeria’daki kadınların da dahil edildiği “Filistinli Kadınlar İçin Sheffield Burs Fonu“ adında Filistinli kadınların yüksek öğrenimine katkı sağlamak amacıyla oluşturulan bir burs programımız var burada. Bu bursun 10. yılını kutlayacaktık ve bir arkadaş “Filistin’le ilgili bir şarkı yapar mıyız?” diye sordu. Ben o zamanlar konuyla pek ilgili değildim, yani durumu az çok biliyordum ama çok hakim değildim. İnternetten Filistinlilerin hikayesini okumaya başladım ve sonrasında “I stand with you” (“Sizin yanınızdayım”) şarkısını yazdım. 2018’de bir kadın korosu kurup Filistin’e gitmeye dair bir fikir oluşmaya başladı kendi aramızda.

“I stand with you” – “Sizin yanınızdayım” (Tadhamon Singers)

Edinburgh/İskoçya’da bir grup var, Filistin şarkıları söyleyip sıklıkla oraya gidiyorlar.[2] Aslında biraz onları model aldık kuruluş aşamasında. Nablus’ta bir sanat festivali var ve ilk olarak oraya gitmeyi düşündük. Birkaç şarkı yazdık, bazı Arapça şarkılar öğrendik. Toplam 17 kişiydik. Ayda bir provalar yaptık ve küçük konserler verdik. En son Sheffield’da büyük bir veda konseri yapıp Filistin’e doğru yola koyulmayı umuyorduk. Hazırlıkları tamamladığımızda 2020 yılının Mart ayıydı. Covid yayılmaya başlıyordu. Beytüllahim’de kapanma uygulanmaya başlanmıştı. Bazı koro üyelerimiz yüksek riskli gruptaydı. Uçuşumuzun olduğu gün İngiltere de kapanmaya girdi ve gidemedik. Zoom’dan bir araya geldik ama tabii konser filan veremedik.

Hilary: Evet gidemedik ama Filistin’de bazı bağlantılar kurduk, şarkılarımızı kaydettik, dinlettik. Özellikle Nablus’taki gruplarla iletişime girdik.

Janet: Bu sırada da bir dayanışma korosu olarak konsolide olmaya başladık. İngiltere’de konserler düzenlese de bir gün mutlaka Filistin’e gidecek bir grup olarak koroyu şekillendirdik ve nihayetinde, Ekim 2022 yılında Filistin’e gidebildik.

Peki Filistin’de gittiğiniz yerleri neye göre seçtiniz?

Janet: Hem kişisel bağlantılarımıza göre belirledik hem de benim gibi daha önce hiç gitmemiş insanların tarihsel bağlamı anlaması için iyi bir gezi planı oluşturduk. Doğu Kudüs’ten başladık. Hristiyan bir Filistinlinin işlettiği bir otelde kaldık. Tüm tur boyunca Filistinli rehberlerle birlikteydik. Bu ziyaret özellikle benim için çok heyecan vericiydi. Kudüs’te olmak, Via Dolorosa’yı (Çile Yolu)[3] görmek çok ilginçti.

Sonrasında Beytüllahim’de Aida Mülteci Kampı’nda çok güzel bir hostelde kaldık. Orada “güzel direnişi”, yani silahlanmak yerine sanatla, drama, dans ve müzikle direnişi savunan Abdelfattah Abusrour ile buluştuk.[4] O gün el-Halil’de günümüzü geçirmeyi planlamıştık ama planladığımız gibi olmadı.

Hilary: Filistinli rehberimiz Issa Amro’nun[5] girmesine izin verilmeyen bölgeler vardı, işgalden dolayı Filistinliler el-Halil’de bazı yerlere gidemiyorlar. Biz aslında izinliydik ama onunla birlikte olduğumuz için biz de gidemedik. Şehri gezerken yasadışı yerleşimciler, çoğunlukla genç delikanlılar, bir anda evlerinden çıkıp bize saldırdı. Sonrasında askerler de geldi ve istediğimiz yöne gitmemize engel oldular. Bazılarımız çok korktu çünkü karşımızda tam teçhizatlı silahlı askerler vardı.

Janet: Sonra döndük ve “Only Justice and Equality Will Bring Peace“ (“Barış Ancak Adalet ve Eşitlikle Sağlanır”) adlı şarkımızı söylemeye başladık ve o ana kadar muhtemelen bizi bir grup yaşlı kadın olarak gören rehberimiz bu durumdan çok etkilendi.[6] Orda fiziksel bir arbede yaşanırken bir anda o şarkıyı söylememiz hem bize hem ona o kadar güçlü hissettirdi ki, sonrasında şarkıyı hiç dilinden düşürmedi. Sonra tüm yolu geri dönüp kontrol noktasına doğru ilerlerken durmadan şarkı söyledik. Silahlı askerler sürekli bizi takip etti. Nablus’a gidemedik çünkü o sırada bir kuşatma vardı, Filistin direnişinden bazı insanların infazı gündemdeydi. Seyahat sigortamız da oraya gitmemize izin vermiyordu. Sebastia adlı çok eski küçük bir kasabaya gittik, hala Roma kalıntıları vardı. Orada kaldık.

“Only Justice and Equality Will Bring Peace“ – “Barış Ancak Adalet ve Eşitlikle Sağlanır” (Tadhamon Singers)

Hilary: Surların restorasyonuna izin verilmiyor, turizme açılmasına da. Biz gidip gördük ama çoğu gruba izin vermiyor İsrail. Filistinlilerin nesillerdir orada olduğunu kanıtlayabilecek her şeyi yasaklıyorlar. Sebastia’da bir kreşi ziyaret ettik ve orada da şarkılar söyledik. O sırada çok yakındaki Nablus’ta İsrailli askerler olduğundan çocuklar çok korkmuş haldeydi, çok duygusal anlar yaşadık. Nerede şarkı söylesek çok ilgi gördük. Kafelerde söylerken bile hemen herkes bizi kamera çekiyordu. Özellikle Arapça şarkılar söylerken insanlarla yakınlık kurduğumuzu hissettik. Dolayısıyla ziyaretimiz sırasında söylediğimiz şarkıların hem Filistin hem de Filistinlilerle bağ kurmamıza çok yardımcı olduğuna şahit olduk.

Janet: Sonra Nasıra’ya gittik ve İsrail’de bir Filistinli olarak yaşamanın nasıl bir deneyim olduğunu anlamak istedik. Nasıra’nın yüzde doksanı Filistinlilerden oluşuyor. Orada bir manastırda kaldık, oldukça ilginç bir deneyimdi. Nasıra’da harika bir projeyi ziyaret ettik. Filistin kültürünün ölmemesi için nakış, tatriz vb. gelenekleri öğretmeye ve yaşatmaya çalışan bir grup yaşlı kadının okullarda ve çeşitli sosyal merkezlerde yürüttüğü bir projeydi bu. Aynı zamanda bir kafe işletiyorlardı ve o kafede birçok konser verdik.

Hilary: Nasıra ziyaretimizde İsrail’de yaşayan Filistinlilerin birlikte yaşadıkları Yahudilere göre çok farklı bir hayat sürdüklerini gördük. Hiçbir güçleri yok, bayrak taşıma izinleri yok, okullarında Filistin tarihi anlatma hakları yok, sadece İncil’de geçen hikayeyi anlatıyorlar ve sonra da 1948’de başlayan resmi tarihi anlatmak zorundalar. Arasında neler olduğu müfredata dahil değil. Resmi tarihte de 1948’de Yahudiler geldiğinde bu toprakların boş olduğu öğretiliyor.

Janet: Hayfa yakınlarında Safuriyya adında harabe bir köye gittik, en az 500 köy tamamen yerle bir edilmiş halde. Rehberimizin dedeleri o köydenmiş. Çok etkilendik ve “Burası ev, ait olduğum yer“ diye bir şarkı yazdık, Arapçaya çevirip o köyde söyledik.[7] Hem rehberimiz hem bizim için çok duygusal anlardı. (Burada ikisinin de gözleri yine doluyor.)

Safuriyya köyünden bir kare [Fotoğraf: Sahar Rouhana]

Filistin meselesiyle belirli bir zaman sonra daha yakından ilgilenmeye başladığını söylediniz.

Janet: Evet, 2015 civarlarında.

O günden bugüne Filistin aktivizminde sizce neler değişti? Yaklaşık 10 yıl öncesinden bahsediyoruz, bu süreçte herhangi bir farklılık gözlemlediniz mi?

Janet: O günden bugüne ben her şeyin daha çok farkındayım ama zaten durumun kendisi de günbegün kötüye gitti. Bizim sesimiz daha çok çıkmalı. Mesela Filistin’den döndüğümüzde bir sunum hazırladık. Çektiğimiz fotoğraflardan, söylediğimiz şarkılardan, insanların anlattıklarından oluşan bir sunumdu. Yıllardır o sunumu güncelleyerek her yerde anlatmaya çalışıyoruz. Yıllar içerisinde artık çok az bir kısmı bizim ziyaretimizi kapsıyor. Çoğunlukla biz döndükten sonra Filistin’de olup bitenlere yer vermeye başladık.

Hilary: Ben aktivizmin ve farkındalığın dünya çapında arttığını düşünüyorum. Janet’le birlikte yaptığımız geziden 10 yıl kadar önce de Filistin’e gitmiştim. O ziyaretimle son ziyaretimi kıyasladığımda İngiltere’de daha fazla insanın Filistin’de neler olup bittiğini merak ettiğini, farkındalığın yükseldiğini ve dolayısıyla konuya dahil olanların sayısının arttığını düşünüyorum. Geçmişe kıyasla silah fabrikalarına yönelik eylemler de arttı.

Biraz önce “güzel direnişi” savunan Filistinli birisinden bahsettiniz. Filistinlilerin direniş biçimleriyle ilgili birbirinden çok farklı perspektifleri var elbette. Filistin’e yaptığınız ziyaret sırasında veya sonrasında Filistin aktivizmi hakkında sizin perspektifinizde bir değişiklik oldu mu? Önce ziyaretiniz sonra koro tecrübeniz, İngiltere’de verdiğiniz konserler gibi çok farklı deneyimleriniz var. Tüm bunlar mevzuya yaklaşımınızda bir değişiklik getirdi mi?

Janet: Bizim farkındalığımız, bilgimiz, konuya hakimiyetimiz arttı tabii ki. Ve bence dinleyicilerimizin de artıyor.

Hilary: Öyle sanıyorum ki çoğumuz hatta hepimiz barışçıl hareket etmekten yanayız. Ama durumu da anlıyoruz. Barışçıl yollarla her zaman her şeyi yapamadığınız bir yer Filistin. Güney Afrika örneğine bakalım mesela. Orada da süreç içerisinde direniş stratejileri açısından pek çok değişim yaşanmadı mı?

Janet: Sadece İsrail’in kendini savunma hakkının olduğunu söylemek de zaten çok adaletsiz. Hatta İsrail’in kendini, işgal altında tuttuğu Filistinlilerden Filistin topraklarında savunmasına dair bir haktan bahsetmek… Akıl alır değil… Filistinlilerin bir ordusu, hava kuvvetleri, deniz gücü yok. Ne yapmaları bekleniyor?

Bu soruya kişisel olarak veya koro üyeleri adına cevap verebilirsiniz. Aktivizminizde dinin bir rolü var mı?

Janet: Önce kendi adıma konuşayım. Bu günlerde pek dindar değilim. Hristiyan olarak, Metodist olarak büyütüldüm. Her zaman spiritüeldim ama dindar değildim. Ama değerlerimin olması, değerlerim için çabalamak pazar günleri kilisede öğrendiğim bir şeydi, çoğumuz için olduğu gibi.

Hilary: Korodaki herhangi bir kimsenin şu an çok dindar olduğunu söyleyemeyiz sanırım. Çoğumuz aslında okul veya kiliseyle iç içe bir çocukluk geçirdik, geleneksel olarak böyleydi bu. Fakat hiçbir zaman muhafazakar dindarlardan olmadığımızı da söyleyebilirim. Aramızdan bazıları hala kiliseye veya Quakers (Kuveykır) toplantılarına gidiyorlar ama.

Janet: Ben Budistim şu an. Hayatımın bir aşamasında onu keşfettim.

Anlıyorum, öyleyse aktivizminize dair motivasyonu çoğunlukla ortak değerlerinizden alıyorsunuz.

Janet: Evet, yani değerlerim her zaman benim bir parçamdı. Kilise, aktivizmimde önemli bir rol oynadı tabii. Mültecilere ve göçmenlere yardım edenler genelde kiliseler oldu mesela. Şarkılarımızı da genellikle kiliselerde söylüyoruz, odalarını kullanıyoruz, mekan olarak iyi oluyor ama dini bir öge yok etkinliklerimizde. Onlar da sadece mekanlarını kullanmamızı sorun etmiyorlar.

Koro üyeleri zafer işareti yaparken [Kaynak: Youtube]

Diğer ulusal veya uluslararası Filistin dostu gruplarla bir ilişkiniz var mı?

Janet: Şu anda daha çok yereliz. İskoçlarla bağlantımız var, Filistin Dayanışma Kampanyası[8] ile bazen birlikte bir şeyler yapıyoruz bugün gördüğünüz gibi.

Gülbin: Leeds Filistin Film Festivali’nin açılış programında da konser verdiğinizi gördüm.

Hilary: Evet, çeşitli yerlerde konserler vermeye devam ediyor, deneyimimizi anlatmayı önemsiyoruz. Filistin’deyken herkes bizden geri dönünce orada neler yaşadığımızı gördüğümüzü çevremize anlatmamızı istemişti.

Çekirdek aileniz, arkadaşlarınız ve daha geniş sosyal çevrenizin koronuza ve aktivizminize yaklaşımı nasıl?

Janet: Bu bireysel olarak yanıtlamamız gereken bir soru. Çok destekleyen arkadaşlarım da var, destekleyen ama bu konuda çok konuşmak istemeyen arkadaşlarım da. Ailem de aynı şekilde.

Hilary: Koromuzda Amerikalı bir Yahudi arkadaşımız var. Bizden ziyade o çok zorlandı. Şimdi 80 yaşında. Bir ablası var. Yeğenlerinden birisi de İsrailli biriyle evlendi ve o dönem onun için çok zor geçti. Ailesine Filistin’e gittiğini söylemedi uzun süre ama ne kadar zor olsa da en nihayetinde ailesine anlattı. Sonra da onları ziyarete gitti. “Bu konuda seninle konuşmak istemiyoruz” demiş ailesi. En azından şimdi onun bir Filistin aktivisti olduğunu biliyorlar, bu konuda hiç konuşmasalar da.

Janet: Özellikle 7 Ekim’den bu yana daha fazla konuşuyor, anlatıyor. Sheffield’daki barış ve Filistin özgürlüğü yanlısı başka Yahudilerle birlikte bir grupta da aktif. Radyo programlarına katılıyor, röportajlar veriyor.

Hilary: Benim oğlum belediye meclis üyesi. Konunun farkında ama dilediğim kadar içinde değil. Londra’da yaşayan kızım da eylemlere gidiyor. Daha geniş ailem de beni destekliyor, aynı fikirdeyiz ama aktif değiller. Hayal kırıklığına uğruyorum ama en azından doğru tarafı pasifçe de olsa destekledikleri için memnunum. Bugünkü eylem sırasında marketin önünde bir arkadaşımla karşılaştım. Çok ilgisini çekti, pek çok soru sordu. Ama örgütlülük ve eylemlilik tecrübeyle pekişiyor, dolayısıyla biri yeterince yoksa diğeri de zamanla eksiliyor.

Janet: Filistin’den yeni döndüğümde iş arkadaşlarım onlara da bir sunum yapmamı istemişti, tüm videoları fotoğrafları derleyip onlara da anlattım ve ilgiyle dinlemişlerdi. Facebook’ta da aktifiz, paylaşmaya çalışıyoruz. Belki bir kişi daha okur umuduyla…

Peki siz Filistin meselesiyle ilk defa nasıl alakadar olmaya başladınız? Bunun bir hikayesi var mı?

Hilary: Yahudi bir arkadaşım vesilesiyle… Bana kendisiyle Filistin ve İsrail turuna çıkmak isteyip istemediğimi sordu ve iki Filistinli kadını da yanımıza alarak gittik. 2010 yılıydı. Onun öncesinde bir dereceye kadar haberdardım ama işin içinde değildim. Fakat geziden geri döndük ve oradaki deneyimimizi anlatmaya başladık. İkinci kez gittiğimizden beri bunu daha da fazla yapıyoruz.

Aslında… İlk gezimi 18 yaşındayken yapmıştım. Üniversiteye başlamadan önce eğitimime bir yıl ara vermiş ve İsrail’e gitmiştim. Bir kibbutzda kalıp çalıştım. Kibbutzlar, İsrail ilk kurulduğunda, (Filistinlilerden) aldıkları toprakların üzerine kurulmuştu. Esas olarak komünal ve sosyalist ilkelere göre dizayn edilen bir tür çiftlik tarzı yerler. Tüm dünyadan gençler olarak giderdik ve oranın harika bir yer olduğunu düşünürdük. Diğer insanlarla birlikte çalışır, gönüllü olurduk. O zaman, meselenin siyasi tarihine dair çok da bir şey bilmiyordum. Ve kimse bana orada neler olduğunu anlatmamıştı. Ben ancak o gidişimden birkaç yıl sonra olanları öğrenmiştim ve bu konuda biraz utanç duyuyordum. İlk gidişimde çok naif olduğumu fark etmiştim zaten.

Şarkılarınızı profesyonel olarak kayda alma gibi bir planınız var mı?

Janet: Evet, var aslında. Birkaç hafta içinde Leeds’e gidip iki şarkımızı kaydedeceğiz.

Neden sadece iki?

Hilary: O şekilde bir teklif geldi. Leeds’te şarkılarımızı söylerken birisi geldi ve bu şarkıları bizimle beraber söylerken kaydetmek istediğini söyledi.

Belki bir bir albüm…

Janet: Bir albüm harika olurdu. Youtube kanalımızda kayıtlar var aslında, çok aktif kullanamıyoruz gerçi.

Grup üyeleri Filistin’e yaptıkları gezi sırasında apartheid duvarının önünde poz verirken [Kaynak: Facebook]

Arapça şarkılar söylüyorsunuz, Filistin halkının şarkılarını söylüyorsunuz. İngiltere’deki insanlara bu konuda ne yapabileceklerini söylüyorsunuz. Bunu İngiliz halkının çok da aşina olduğu bir şekilde yapıyorsunuz. Yani şarkılarınız tarzı vs. ile… Bence bu, küresel meselelerin yerelleştirilmesinin destansı bir örneği.

Hilary: Evet, bazı şarkıların sözlerini pek çok insanın aşina olduğu melodilerle bestelemeyi tercih ediyoruz, ki bence bu insanlara tatlı geliyor. İnsanların ilgisini çekiyor, kafalarını çevirip bizi dinlemelerini sağlıyor. Mesela bugün eylemde de söylediğimiz, Coca-Cola üzerine yazdığımız “CokeBuster” parçası bilindik bir Ghostbusters (Hayalet Avcıları) şarkısından esinlenme. Elbit silah firmasıyla ilgili yazdığımız şarkıyı gidip fabrikaların önünde söyledik. Bazı fabrikalar kapandı hatta sonrasında, oralarda yapılan boykot gösterileri etkili oldu.

Son olarak size şunu sormak istiyorum, belki bu konuda politik olarak daha fazla farkındalık yaratmak için olası katkılar hakkında bir şeyler söylemek istersiniz. İnsanlar ne yapabilir? Ne tavsiye edersiniz?

Janet: Boykot hareketinin gerçekten önemli olduğunu ve herkesin yapabileceği bir şey olduğunu düşünüyorum. Sanırım şu anda bu konu ana gündemimiz.

Hilary: Performansımızı farklı mekanlara taşımaya çalışıyoruz. Ama bazen sadece halihazırda Filistin davasına sempati duyan insanlarla konuşuyormuşuz gibi geliyor. Elimizden geleni yapıyoruz ve her şeye rağmen gün geçtikçe daha fazla insana ulaştığımızı da düşünüyorum.

Janet: Zannediyorum sokaklarda yaptığımız eylemler, oradan geçen insanlarla bir bağ kurmamıza da yardımcı oluyor.

Hilary: Yeni başladığımız bir şey var. Geçen hafta Sheffield’de bir boykot toplantısı yaptık. İnsanlar kendi mahallelerinde bir araya geldiler ve marketlere gidip başta Coca-Cola olmak üzere çeşitli ürünleri boykotuna dair bir gündem oluşturacaklar.

BDS hareketi ile de irtibatlı mısınız?

Hilary: Evet, bütün bu yaptıklarımızla alakalı onların da pek çok güzel fikri var. Sheffield, geçmişte apartheid karşıtı hareketi çokça desteklemiş, çok güçlü bir şehir. Filistin konusunda da aynı nedenlerle önemli bir merkez haline geldi.

Peki sizce Sheffield’ı bu kadar önemli kılan tarihsel ve sosyolojik nedenler nelerdir?

Hilary: Sheffield her zaman solun siyasi olarak etkili olduğu bir yer oldu. Burada güçlü bir sosyalist damar var. Biraz da bu yüzden Güney Afrika apartheidı’na karşı İngiltere’deki hareketin başını çekmişti.

Dün Güney Afrika vardı, bugün Filistin…

Hilary: Evet, Filistin konusunda aktif olan birçok insan önceki yıllarda anti-apartheid hareketi içerisinde bulunan kişiler. Ben Sheffield’a ilk taşındığımda Sheffield Sosyalist Korosu’nun apartheid karşıtı şarkılarını duyup koraya katılmak istemiştim.

Söyleşi talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Birbirimizin hikayesini dinleyerek, birbirimize dokunarak ve birbirimizi dönüştürerek dayanışmayı küreselleştirmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Janet: Katılıyorum, böyle irtibatlara ihtiyacımız var. Dünya değişmeyecek, biz değişmezsek.

Janet ve Hilary, bizi misafir ettikleri salonda poz verirken [Fotoğraf: Ahmet Yusuf Aydın]

Son olarak, onlar bize Türkiye’yi soruyorlar. Filistin direniş tarihinin de gösterdiği gibi Türkiye’de hemen her ideolojiden insanın Filistin’i desteklediğini ama yine tüm dünyada olduğu gibi sermaye sahiplerinin ticaretlerini öncelediklerini anlatıyoruz. Son dönemde ticaretin iptali talebinin iç politikaya da büyük bir etkisinin olduğunu söylüyoruz. Mavi Marmara sürecini sorduklarında utanıp birbirimize bakıyoruz. O davanın hukuka aykırı bir anlaşmayla bir daha açılamayacak şekilde kapatıldığını anlatıyoruz. Uzun, yorucu ama çok güzel sonlu bir gün böylece nihayetleniyor.

[1] Janet’in Sheffield Sosyalist Korosu için yazıp bestelediği “İltica” adlı şarkının kaydını izlemek için tıklayın.

[2] Burada bahsi geçen grup, Protest in Harmony (Ahenkli Eylem) adlı bir protest müzik grubu. Bkz. https://protestinharmony.org.uk/

[3] Eski Kudüs’te bulunan ve “İsa’nın çarmıha gerilmeye götürülürken yürüdüğü yol olduğuna inanılan rotadır.” Bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Via_Dolorosa

[4] Abdelfattah Abusrour ile sanat ve direniş üzerine yapılan bir röportaj için tıklayın.

[5] Issa Amro, pasif direnişi savunan ve yasadışı yerleşimlere karşı mücadele eden Filistinli bir insan hakları aktivisti.

[6] Bahsi geçen anların kaydını bu linkten izleyebilirsiniz.

[7] Bahsi geçen anların kaydını bu linkten izleyebilirsiniz.

[8] İngiltere merkezli Palestine Solidarity Campaign (PSC), Avrupa’nın en büyük Filistin dayanışma örgütü. Genellikle boykot hareketlerine öncülük eden ve 2010’daki Mavi Marmara filosuna da destek veren kuruluş, süregiden soykırımı protesto etmek için Londra’da yüz binlerin katıldığı yürüyüşlerin de düzenleyicilerinden.

Söyleşiyi Yapan: Ümran Gülbin Aydın

Konuk: Tadhamon Singers

Tarih: 3 Şubat 2024

Leave a Reply