Skip to main content

Aşağıda çevirisini sunduğumuz metin, 17 Kasım 2023 tarihinde Verso Books tarafından yayınlandı. Filistinli Müslüman bir babanın kızı olan ve Columbia Üniversitesi Antropoloji Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışan Prof. Nadya ebu el-Hac, “nehirden denize özgür Filistin” sloganının kriminalize edilmesine karşı çıkıyor. Ebu el-Hac, özellikle ABD’deki Filistin yanlısı gösterilerde çokça görünür olan ve Siyonistler ve destekçileri tarafından Yahudilere yönelik şiddet ve etnik temizlik çağrısı olarak lanse edilmeye çalışılan “nehirden denize” sloganının, Filistin’i destekleyen protestocular tarafından herkes için demokrasi isteyen bir çağrı olarak kullanıldığını belirtiyor. Buna karşılık, birebir ayın sloganın İsrail tarihinde ve bugün, soykırımcı ve tasfiyeci bir projeyi ifade etmek için kullanılageldiğini örnekleriyle gösteriyor.

“Nehirden denize özgür Filistin.” Son zamanlarda, bu sloganı kınamak için çok kalem oynatıldı. Gazze halı bombardımanları ile yerle bir edilirken; ilaç, gıda, su ve yakıt tükenirken; açlık, susuzluk ve bulaşıcı hastalıklar yayılırken; hastaneler bombalanırken, işgal edilirken, tarumar olurken ve sağlık sistemi bir bütün olarak çöküşün eşiğine gelmişken; ve 11.000’den fazla Filistinli öldürülmüş, yarısına yakını çocuk olmak üzere 27.000’den fazla Filistinli yaralanmışken ana akım medya, üniversite yönetimleri, politikacılar ve bazı Yahudi örgütleri, dünyanın dört bir yanındaki barışçıl gösterilerde atılan bu slogandaki sözde tehdide odaklanmış durumda. Columbia Üniversitesi daha geçen hafta iki öğrenci organizasyonunu askıya aldı. Kıdemli başkan yardımcısı ve kısa süre önce kurulan “Özel Kampüs Güvenliği Komitesi”nin başkanı Gerald Rosberg, “izinsiz” bir etkinlik düzenledikleri gerekçesiyle Filistin’de Adalet İçin Öğrenciler [Students for Justice in Palestine/SJP] ve Barış İçin Yahudilerin Sesi’nin [Jewish Voice for Peace/JVP] askıya alınmasını haklı buldu. Ancak hepsi bu kadar değildi: İddiaya göre Low Kütüphanesi merdivenlerindeki gösteri “tehditkar söylemler ve gözdağı içeriyordu.” Ne için böyle söylüyordu Rosberg? Çünkü ona göre “Nehirden denize özgür Filistin” sloganı, “bir soykırım çağrısı” idi.[1]

Bir an için Rosberg’in haklı olduğunu varsayalım: Peki “nehirden denize” ifadesini her koşulda soykırıma teşvik olarak mı yorumlamak lazım? Bunu belirleyecek olan bu sözlerin kim tarafından ve ne zaman söylendiği değil mi? Hamas’ın eski bir lideri, 2012 yılında Hamas’ın 25. yıldönümünü kutlarken bu sloganı sarf etmiş olsa da, bu slogan ne Filistin Kurtuluş Örgütü’nün ne de Hamas’ın kuruluş belgelerinde yer alıyor.[2] Ancak bu ifadeler Likud Partisi’nin 1977’deki kuruluş belgesinde mevcut: “Yahudi halkının İsrail toprakları üzerindeki hakkı ebedi ve tartışılmazdır ve güvenlik ve barış hakkıyla bağlantılıdır; bu nedenle Yahudiye ve Samiriye hiçbir yabancı yönetime teslim edilmeyecektir; deniz ile Ürdün arasında sadece İsrail egemenliği olacaktır.[3] Dahası da var, Aralık 2022’de Benjamin Netanyahu bugüne kadarki en sağcı koalisyonunu kurduğunda, yeni hükümetin “yol gösterici ilkeler”i şu sözlerle başlıyordu: “Yahudi halkı İsrail Diyarı’nın (Eretz Yisrael) her bir karışında münhasır ve devredilemez bir hakka sahiptir. Hükümet; İsrail Toprakları’nın tüm bölgelerinde—Celile, Negev, Golan ile Yahudiye ve Samiriye’de—yerleşimi teşvik edecek ve geliştirecektir.”

25 Ekim 2023’te New York’taki Columbia Üniversitesi’nde öğrenciler tarafından düzenlenen Filistin’e destek gösterisinden bir kare [Fotoğraf: Gaby Diaz/Columbia Spectator]

Ürdün Nehri’nden denize: Bu, İsrail devletinin 1967’den beri üzerinde hüküm sürdüğü jeopolitik alan. Likud Partisi ve son koalisyon hükümetinin üzerinde “münhasır” ve “devredilemez” egemenlik hakkı iddia ettiği jeopolitik alan bu. Ve İsrail’in politik söyleminde, bu toprakların tamamı üzerinde münhasır mülkiyetin ve egemen yönetimin tekrar tekrar ileri sürüldüğü başka kavramlar ve ifadeler de var: İbranice bir ifade olan Eretz Yisrael bunlardan biri. Doğu Kudüs, Batı Şeria ya da Gazze, bu ifadede kendine yer bulamaz. “Yahudiye ve Samiriye” isimleri, İngilizce veya İbranice ifade edildiğinde, Batı Şeria’nın Yahudi ulusuna ait olduğunu iddia etmiş oluyor: Kitab-ı Mukaddes’in kalbi olan bu toprakların başkasına ait olması mümkün değildir. Nehirden denize tüm topraklar üzerindeki münhasır egemenlik hakkı ve ulusal kararlılık iddiası, aksi düşünülmesin diye, Temmuz 2018’de İsrail parlamentosu tarafından kabul edilen İsrail’in en yeni “Temel Yasa”sında[4] yer almaktadır. Bu yasa, “İsrail Diyarı’nın (Eretz Yisrael) Yahudi halkının tarihi anavatanı” ve İsrail devletinin “Yahudi Halkının Ulus Devleti” olduğunu ve bu topraklar üzerinde “ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı”nın “Yahudi halkına özgü” olduğunu tesis etmektedir.[5]

“Nehirden denize”, “tehditkar” ve “korkutucu” bir söylemdir; “soykırımcı şiddet”e bir çağrıdır.[6] Belki de böylesi yorumlar, onları dile getirenlerin tam olarak anlayamadıkları ya da kabul edemedikleri şekillerde gerçekleri açığa vuruyor olabilir. Belki de bu sözler, “öteki tarafça” ima edildiği iddia edildiğinde, dehşet verici olan Siyonist bir politik bilinçaltını gösteriyordur. Sonuçta, İsrail devleti adına konuşulduğunda, “nehirden denize” halihazırda tasfiyeci bir çağrı. Etnik temizlik Siyonist devletin temelini oluşturageldi: 1948’de bir Yahudi devletinin doğması için, [İsrail’in] kontrolü altına girecek topraklarda Yahudi çoğunluğun oluşturulması gerekiyordu. 750.000 Filistinli sürgün edildi ve tekrar ülkelerine dönmelerine izin verilmedi. İsrail egemenliğini nehir ile deniz arasındaki tarihi Filistin topraklarının tamamına yaydığında, kitlesel sürgün bir kez daha gerçekleşti: Yarım milyon kadar Filistinli ve Suriyeli, İsrail’in 1967’deki savaşta ele geçirdiği toprakları terk etmek zorunda kaldı ve onların da bir daha ülkelerine dönmelerine müsaade edilmedi. Siyonist rejimin destekçilerinin iddia ettiği gibi, “demokratik” bir Yahudi devleti gelecekte de var olmaya devam edecekse, bu topraklarda bir kez daha (yeniden) Yahudi çoğunluğunun tesis edilmesi gerekebilir ve kovulanların geri dönmesine [yine] izin verilmeyecektir.

İsrail radikal sağının parlamentoda güç kazanmasıyla birlikte, daha önce çoğunlukla fısıltıyla ifade edilen bir plan yüksek sesle konuşulmaya başlandı: Belki de ihtiyaç duyulan şey “nüfus transferi”, bir başka deyişle yeni bir Nekbe’dir. Son birkaç yıldır bu tür söylemler İsrail siyasetinin gündelik lügatinin bir parçası haline geldi. Aralık 2022’de kurulan koalisyonun en güçlü üç partisinden biri olan Yahudi Gücü Partisi (Otzma Yehudit), parti programında şu ifadelere yer veriyor: Devletin münhasıran Yahudi karakterini savunurken “İsrail’in düşmanlarına karşı savaş; [yani] müzakere, taviz ya da uzlaşma olmaksızın topyekun bir savaş olacaktır… (ki bunlar) şimdiye kadar sadece daha fazla savaşa, kan dökülmesine, roketin ve silahın ateşlenmesine ve kedere yol açmıştır. Altı Gün Savaşı’nda kurtarılan İsrail Diyarı’nın tüm bölgelerinde egemenliğin tesis edilmesi ve İsrail’in, küçük topraklarımızı çevreleyen Arap ülkelerindeki düşmanlarının tasfiyesi” son evredir.[7] İsrail ordusu tarafından desteklenen, teşvik edilen, korunan ve Filistinlilerin yerleşim yerlerini ve evlerini terk etmeleri için terör estiren yerleşimci şiddet özellikle geçen yıl boyunca Batı Şeria’da artış gösterdi. 7 Ekim’den bu yana daha da hız kazandı. Haaretz’in 3 Kasım 2023’te Twitter’da yaptığı paylaşıma göre, İsrail ordusu “askeri eğitimden geçmemiş yerleşimcileri askere almayı ve onları ikamet ettikleri bölgelere yerel savunma milisleri olarak yerleştirmeyi planlıyor.”[8] 972Magazine’de yazan Hamdan Muhammed el-Hureyni’nin aktardığına göre Gazze savaşı başladığından beri “yerleşimci-asker milisler Batı Şeria’nın kırsal bölgelerine baskınlar düzenliyor, Filistinlilere saldırıyor ve evlerini terk etmemeleri halinde onları daha fazla şiddet uygulamakla tehdit ediyor. Tüm dünya İsrail’in Gazze’ye saldırısını izlerken, yerleşimciler yüzlerce, belki de binlerce Filistinliyi zorla ve sistematik bir şekilde yerlerinden etmek amacıyla saldırılarını arttırma fırsatını yakaladılar”. Ve el-Hureyni’ye göre bu “endişe verici tırmanışta, yerleşimcilerle askerleri birbirinden ayırmak giderek zorlaşıyor.”[9]

Nadya ebu el-Hac

Geçtiğimiz ay boyunca kitlesel bir “nüfus transferi” fikri, yani Filistinlileri bir kez daha tarihi Filistin topraklarından çıkarmayı amaçlayan tasfiyeci bir proje yeniden gündeme geldi. İsrail İstihbarat Bakanlığı’ndan—küçük ve pek de güçlü olmayan bir bakanlıktır—sızdırılan bir belgeye göre “tüm Gazze sakinlerini zorla Sina’ya sürmenin tam zamanı.” İsrail savaş sırasında “sivil nüfusu Sina’ya tahliye etmeli”; “Kuzey Sina’da önce çadır, daha sonra ise kalıcı kentler” inşa etmelidir. “… Mısır içerisinde birkaç kilometrelik steril bir bölge oluşturmalı, nüfusun İsrail sınırının yakınında bir eylemlilik içerisine girmesini ve sınıra yakın konutlara dönmesini engellemelidir.” Belge takip edilecek ve uygulanacak aşamaları ortaya koyuyor: Birinci aşama, İsrail ordusu hava saldırılarına odaklanırken halka güneye kaçmalarını söylemek; ikinci aşama, “kuzeyden güneye tüm şeridin işgali” ve son aşama “Hamas tünellerinin temizlenmesi” ile sonuçlanacak bir kara harekatı. Bu esnada “Filistinli siviller Mısır’a sürülmeli ve geri dönmelerine izin verilmemeli.” Aynı belgede planın, dünyaya insani gerekçelerle pazarlanması gerektiği belirtiliyor: Sivil nüfus tahliye edilirse daha az sivil kayıp yaşanacak.[10] Başka bir deyişle, [sürülen Filistinlilerin] geri dönmelerine izin verilmeyeceğinin kamuoyu önünde dile getirilmemesi gerektiği ifade ediliyor.

Bu bağlayıcı bir belge değil. İsrail İstihbarat Bakanlığının güçlü bir bakanlık olduğu da söylenemez. Bununla birlikte bunun münferit ya da uç bir fikir olmadığına dair çok sayıda kanıt mevcut. Anthony Blinken başta olmak üzere Gazzelilerin Sina’ya sürülmesini müzakere etmek için defalarca girişimde bulunuldu.[11] Ya da 5 Kasım tarihli New York Times’ta yer alan bir habere göre “İsrail son haftalarda Gazze’den birkaç yüz bin sivilin savaş süresince Mısır’a tahliyesi için pek ses çıkarmadan uluslararası destek sağlamaya çalıştı.” Bu öneri “İsrail’in ABD ve İngiltere’nin de aralarında bulunduğu muhataplarının çoğu tarafından reddedildi çünkü bu tür bir kitlesel tahliyenin kalıcı hale gelebileceğinden korkuyorlar.”[12] (Blinken’e son 4 hafta içinde bir vahiy mi inmişti?) Bunun üzerine Wall Street Journal 14 Kasım’da Danny Danon (Likud’dan) ve Ram Ben-Barak (2009-2011 tarihlerinde Mossad eski Başkan Yardımcısı ve Yesh Atid’den) tarafından kaleme alınan ve “gönüllü” nakil çağrısında bulunan bir köşe yazısı yayınladı. Yazarlar, insani krizin sorumluluğunu doğrudan Hamas’a yükleyerek başladıkları yazıya şu şekilde devam ediyorlar: “Savaş devam ederken… BM kararları Gazze sakinlerine yardım etmek için somut hiçbir fayda sağlamıyor. Uluslararası toplumun insanlık krizi yaşayan sivillere yardım etmek için potansiyel çözümleri araştırması şart.” Argümanlarını Gazzelilere bir “seçim” hakkı tanımaları üzerinden süslemeye özen göstererek, sözde insancıl bir çözüm öneriyorlar: “Fikirlerden biri, dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin, yer değiştirme isteğini dile getiren sınırlı sayıda Gazzeli aileyi kabul etmesi yönünde.”[13] Tüm bunlar olup biterken Kanal 12’de yayınlanan “Meet the Press” programında konuşan Tarım Bakanı ve Shin Bet’in eski başkanı Avi Ditcher şunları söyledi: “Şu anda Gazze Nekbe’sini fiilen başlatıyoruz”. Ve sonrasında bu planın adını da duyurdu: “Nekbe 2023”.[14] İstihbarat Bakanlığının sürgün belgesine dönecek olursak, belki de en önemlisi husus, ortaya konan askeri stratejinin birinci ve ikinci aşamalarının şu anda halihazırda devam ediyor olması.[15]

Filistinliler 9 Kasım’da Gazze’nin kuzeyinden güneye doğru göç ederken [Fotoğraf: Mohammed Salem/Reuters]

Deniz ve Ürdün arasında sadece İsrail egemenliği olacaktır: Bu sadece Likud Partisi’nin kuruluş belgesinde yazılı bir ifade değil. Sahadaki gerçeklik bizzat bu: Nehirden denize kadar uzanan İsrail devlet egemenliği 56 yıllık bir geçmişe sahip. Bu politik gerçeklik devam ettiği sürece, yedi milyondan fazla Filistinli (Yeşil Hat içerisinde kalan vatandaşlar, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’deki halk) üzerinde egemenlik gücünü kullanan Yahudi devleti için bu yerleşimci ulusun temel çelişkilerini sürdürmek daha da zorlaşıyor: Devlet ya Yahudi ya da demokratik olabilir, ikisi birden olamaz. İlkine olan bağlılığından vazgeçmediği sürece demografik dengeyi değiştirme ihtiyacı tekrar ve tekrar gündeme geliyor. Radikal sağ için bu gerçek kolayca yüksek sesle dillendirilebilir. Kendilerini daha merkezde, hatta liberal olarak gören Yahudi-İsrailliler için belki de bu savaşın sunduğu fırsat, tek çıkış yoludur: İnsani kaygılar adına sürgün. Her Filistinlinin bildiği gibi topraklarını bir kez terk ederlerse bir daha dönmelerine izin verilmeyecektir.

Nehirden denize özgür Filistin: New York ve Londra sokaklarında, Columbia’da ve başka kampüslerde bu sloganı haykıran Filistinli ve Filistin yanlısı aktivistler, tamamen farklı bir politik tasavvuru dile getiriyorlar. İsrail’in tasfiyeci politikalarını reddediyorlar. Yüzyılı aşkın bir süredir Siyonist ideolojinin ve İsrail rejiminin merkezinde yer alan sıfır toplamlı etno-milliyetçi stratejiyi reddediyorlar. “Nehirden denize” ifadesi, Gazze’de devam eden katliamın ortasında ne kadar ütopik görünse de, bir politikayı dile getirmek için kullanılıyor ve bu politikanın adını doğru koymalıyız: Daha iyi bir dünya tasavvuru. Aşağıdaki posterin sağ üst köşesindeki İbranice yazıda açıkça belirtildiği gibi “Ürdün’den denize kadar herkes için demokrasi.” Geçtiğimiz hafta Columbia Üniversitesi Low Kütüphanesi merdivenlerinde düzenlenen SJP/ JVP mitinginde sergilenen bu sözler, Columbia’nın Başkan Yardımcısı Gerald Rosberg de dahil olmak üzere herkesin görmesi için oradaydı. (Belki de birinden kendisi için bu İbranice yazıyı tercüme etmesini istemeliydi?) Hangi dünyada iktidarlar—üniversite düzeyinde ya da çok daha önemlisi devlet iktidarı düzeyinde—nehirden denize kadar demokratik haklar için yapılan bir çağrıyı bastırmanın doğru bir şey olduğunu düşünür?

[1] Columbia Üniversitesi’ndeki yerleşik prosedür ve kurallara aykırı olarak kurulan Komite, öğrencileri etkinlikleri için üniversiteden izin alma zorunluluğuna karşı gelmekle suçladı. Geçtiğimiz ay boyunca, hem Barnard College hem de Columbia Üniversitesi yönetimleri, “Filistin yanlısı” politik konuşmaları ve akademik faaliyet ya da konuşmaları engellemek amacıyla, fakülteye danışmaksızın, üniversite yaşamının çeşitli veçhelerini düzenleyen bir dizi kuralı “usul ihlalleri” ya da usul “reformları” kisvesi altında uygulamaya koydu. Bkz. Sarah Huddleston, “Columbia Updated its Event Policy Webpages. Twelve days later, it suspended SJP and JVP,” The Columbia Spectator, November 17, 2023. https://www.columbiaspectator.com/news/2023/11/17/columbia-updated-its-event-policy-webpages-twelve-days-later-it-suspended-sjp-and-jvp/

[2] Bryan Pietsch, “‘From the River to the Sea’: Why a Palestinian Rallying Cry Ignites Dissent,” The Washington Post, November 14, 2023.

[3] https://www.jewishvirtuallibrary.org/original-party-platform-of-the-likud-party. “Nehirden denize” ifadesinde kastedilen nehir Ürdün Nehri’dir.

[4] İsrail’in resmi bir anayasası yoktur. Temel Yasalar fiili bir anayasa işlevi görmektedir.

[5] https://en.wikipedia.org/wiki/Basic_Law:_Israel_as_the_Nation-State_of_the_Jewish_People#:~:text=It%20is%20the%20most%20important,which%20the%20state%20was%20established%22

[6] Justin Papp, “House Censures Rep. Rashida Tlaib over Response to Israel-Hamas War,” Roll Call. 7 Kasım, 2023. https://rollcall.com/2023/11/07/house-censures-rep-rashida-tlaib-over-response-to-israel-hamas-war/.

[7] https://ozma-yeudit.com/the-platform-of-otzma-yehudit-jewish-strength/

[8] https://twitter.com/haaretzcom/status/1720056444655927603

[9] Hamdan Mohammed al-Huraini, “Settler-Soldier Militias threaten Susiya with Death and Displacement,” 972 Magazine, 31 Ekim, 2023. https://www.972mag.com/susiya-settler-soldier-militia-displacement/.

[10] Yuval Abraham, “Expel all Palestinians from Gaza, recommends Israeli Government Ministry,” 972 Magazine, 30 Ekim, 2023. https://www.972mag.com/intelligence-ministry-gaza-population-transfer/.

[11] Jonathan Adler, “South in to the Sinai: Will Israel Force Palestinians out of Gaza?” 31 Ekim, 2023. https://carnegieendowment.org/sada/90869.

[12] Patrick Kingsley, “Israel Quietly Pushed for Egypt to Admit Large Numbers of Gazans,” New York Times, 5 Kasım, 2023. https://www.nytimes.com/2023/11/05/world/middleeast/israel-egypt-gaza.html

[13] Danny Danon & Ram Ben-Barak, “The West Should Welcome Gaza Refugees; Europe and the U.S. accepted millions who fled earlier wars,” The Wall Street Journal, 14 Kasım, 2023.

[14] See https://www.bhol.co.il/news/1616280.

[15] Netanyahu ile sıkı bağları olan sağcı bir düşünce kuruluşu tarafından yazılmış bir başka politika belgesi daha var: Misgav Enstitüsü; ki onlar da zorunlu ve kalıcı nüfus transferi çağrısında bulunuyor. Bkz. https://carnegieendowment.org/sada/90869.

Yazar: Nadia Abu El Haj

Yayın Tarihi: 17 Kasım 2023

Kaynak: Verso Books

Çeviri: KARPUZ

Leave a Reply