(Metni kısaltarak çevirip yayınladık. Orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.)
Lemkin Soykırımı Önleme Enstitüsü, Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya’nın yanı sıra Avustralya, Avusturya, Kanada, Estonya, Finlandiya, Fransa, İzlanda, İtalya, Japonya, Hollanda, Romanya, İsviçre ve Birleşik Krallık’tan oluşan bir koalisyonun Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistin Mültecilerine Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) sağlanan finansmanı askıya alma kararından derin endişe duymaktadır. Gazze’deki krizin ciddi bir şekilde derinleşmesi anlamına gelen bu hamle, Uluslararası Adalet Divanı’nın (ICJ) “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin Gazze Şeridi’nde Uygulanması (Güney Afrika-İsrail)” konusunda verdiği ilk kararın ardından geldi; ki pek çok kişi bu kararın soykırımı yavaşlatacağını umuyordu. Dahası, bu karar bazı ülkelerin soykırımda potansiyel suç ortaklığı statüsünden çıkıp, [İsrail’in uyguladığı] planlı kıtlığa doğrudan katılımı anlamına gelmektedir. Filistin’de kişisel güvenlik, özgürlük, sağlık ve insan onurundan geriye ne kaldıysa, bu karar bunlara yönelik bir saldırıdır.
Lemkin Soykırımı Önleme Enstitüsü, bu kararın aceleyle veya devlet liderlerine uygun görüş bildirilmeden alınmış olabileceğini değerlendirmekte ve eğer öyleyse kararın geri alınmasını talep etmektedir. Eğer bu karardan geri dönülmezse, UNRWA’nın fonlarının kesilmesi kararını kınıyor ve bunu yaparken de, uluslararası hukuk uzmanları ve soykırım akademisyenlerinin giderek artan görüş birliğine katılarak, bu eylemin Gazze’de Filistinlilere yönelik devam etmekte olan soykırıma aktif katılımla eşdeğer olduğunu ve hem ICJ’nin son kararının hem de katılımcı ülkelerin “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi” (Soykırım Sözleşmesi) kapsamındaki sorumluluklarının ihlali anlamına geldiğini hatırlatmak istiyoruz. Ayrıca UNRWA’nın fonlarının kesilmesinin, Filistinlilere yönelik soykırım eylemlerinin Gazze’den Filistinlilerin yaşamının tehlikede olduğu diğer bölgelere yayılmasında bir dönüm noktası işlevi göreceği uyarısında bulunuyoruz. Kıtlık döneminde, fonların kalıcı olarak geri çekilmesi ya da durdurulması, daha önce fon taahhüdünde bulunmuş olan devletleri Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal etme tehlikesiyle karşı karşıya bırakabilir.
(…)
UNRWA’nın insani yardım faaliyetlerine yönelik bu tehdit, daha önce eşi benzeri görülmemiş, şok edici bir duruma yol açmaktadır. UNRWA Genel Komiseri’nin de belirttiği üzere kurum, suçlanan çalışanların işine son verirken hızla gereken tedbirleri almış ve Birleşmiş Milletler İç Gözetim Hizmetleri Ofisi (OIOS) aracılığıyla kapsamlı bir soruşturma başlatmıştır. Aralarında Save the Children, AFSC, Oxfam ve Fransa, İsviçre, Kanada ve Almanya’dan ilgili Médecins du Monde şubelerinin (her biri kendi hükümetlerini geri adım atmaya çağırıyor) de bulunduğu saygın insani yardım kuruluşlarından oluşan bir koalisyon vakit kaybetmeden donör devletlere tepkisini dile getirerek bu fonların kesilmesinin 1 milyondan fazla insanın gıda ve barınma ihtiyacını tehdit edeceği uyarısında bulundu. Finansmanda herhangi bir kesintinin yaratacağı hasar, telafi edilemez sonuçlara yol açacaktır. Uluslararası medyanın bu tehdide karşı herhangi bir tepki vermemesi de ayrıca şok edicidir. Lemkin Enstitüsü, gazetecileri ve yayın kuruluşlarını Filistinlilere insani yardımın kesilmesinin insani ve hukuki boyutları hakkında güçlü bir şekilde haber yapmaya çağırmaktadır.
(…)
İsrail bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen çocuklar 24 Ekim 2023 tarihinde Gazze’nin güneyindeki bir UNRWA tesisinde yiyecek almak için beklerken [Fotoğraf: Majdi Fathi/NurPhoto]
Oxford Üniversitesi’nde uluslararası hukuk uzmanı olan Dr. Alonso Gurmendi Dunkelberg, ICJ’nin son kararında heyetin büyük çoğunluğunun önleyici tedbirlerin alınması talebini haklı bulduğunu ve soykırım eylemlerinin “tam da İsrail’in, insani yardım üzerindeki kısıtlamalarının sayısız Filistinlinin fiziksel olarak yok olmasına yol açacak yaşam koşullarına neden olduğunu bildiği için” kovuşturmaya tabi olduğunu belirtmiştir. Dunkelberg ayrıca, “UNRWA felaketi” olarak adlandırdığı bu finansman tehdidin, Soykırım Sözleşmesi’nin İsrail’in Gazze’deki politikalarına uygulanmasına ilişkin hayati önem taşıyan “kasıt tartışmasının” bir parçası olduğuna dikkat çekmektedir. Silah ve fon aktarımının ötesinde, bu ülkeler artık Filistinlilerin yok edilmesine yol açacak mevcut yaşam koşullarının oluşturulmasına direkt katkıda bulunuyorlar.
Bombardıman, keskin nişancı ateşi, kimyasal silah ve insansız hava araçlarıyla gerçekleştirilen ölümlerin ötesinde, Gazze Şeridi’nde aynı zamanda açlık hakimdir. Bu durum alışılmadık bir durum değildir: Açlığın silah haline getirilmesi Soykırım Sözleşmesi tarafından soykırım suçunun bir yöntemi ve göstergesi olarak kabul edilmiştir. Soykırım Sözleşmesi’nin babası olarak kabul edilen Raphael Lemkin, soykırım terimini icat ettiğinde ve soykırımın uluslararası hukukta yasalaşması için kampanya yürüttüğünde, açlığın kasıtlı olarak kullanılmasından derin endişe duyuyordu. Lemkin, Axis Rule in Occupied Europe (İşgal Altındaki Avrupa’da Mihver Devletlerin Yönetimi) adlı kitabında Nazi yetkilisi Generalfeldmarschall von Rundsted’in “planlı aç bırakma” politikalarına yönelik övgüsüne yer vermiş ve von Rundsted’in açlık koşullarını yaratmanın bir imha tekniği olarak “makineli tüfeklerden daha iyi” olduğunu gözlemlediğini belirtmiştir. Gerçekten de kitlelerin kasıtlı olarak aç bırakılması tarihteki en acımasız ordular tarafından stratejik hedeflere ulaşmak için kullanılmış bir taktiktir ve bunun suç sayılması uluslararası insancıl hukukun köşe taşlarından birini teşkil etmektedir. UNRWA’ya sağlanan fonların kesilmesine yönelik bu son gelişmeler, bu hukuk normuna yönelik bilinçli bir saldırı niteliği taşımaktadır.
(…) Ocak 2024 itibariyle, 500.000 Gazzeli “5. Aşama”, yani “felaket” düzeyindeki açlık kategorisinde bulunmaktadır; diğer bir deyişle, kitlesel açlık ve ölüm riskiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Bu rakam, şu anda dünyada açlık nedeniyle ölüm riski altında bulunan insanların yüzde 80’ine tekabül etmektedir. Yetersiz beslenen her bir çocuk, açlık çeken her bir aile ve gıdaya erişimi olmayan her bir mülteci kampı ayrı ayrı birer trajedidir; aynı zamanda bu durum, gıdaya erişimi aktif olarak ve bilerek engelleyenlerin sorumluluğunda olan bir suçtur. BM Dünya Gıda Programı Baş Ekonomisti Arif Hüseyin, 2024’ün başında eşi benzeri görülmemiş bir uyarıda bulunarak “hayatım boyunca şiddeti, ölçeği ve hızı açısından böyle bir duruma şahit olmadım” demiştir.
İsrail ordusunun yoğun bombardımanı nedeniyle Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki evlerini terk etmek zorunda kalan Filistinli çocuklar, 11 Kasım 2023’te Han Yunus’ta ellerinde kaplarla yiyecek beklerken [Fotoğraf: Mahmud Hams/AFP]
Voice of America, bir aylık gıda malzemesinin Gazze’nin dışında bekletildiğini ve içeri giremediğini doğruladı. İsrail’in kuşatmasını aşabilen insani yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaşabilmesi, UNRWA’nın yürttüğü lojistik faaliyetlerine bağlı durumda. UNRWA ayrıca Doğu Kudüs, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Batı Şeria dahil olmak üzere Filistin’in diğer bölgelerinde ve diasporada da kritik hizmetler ve gıda desteği sağlamaktadır. Bahsi geçen ülkelerin sağladığı finansman, UNRWA’nın gıda, eğitim ve barınma bütçesinin yüzde altmışından fazlasına karşılık gelmektedir. Yardımların kesilmesi, tüm Filistinlilere zarar vermekte ve on iki BM çalışanına yöneltilen suçlamalar nedeniyle toplu cezalandırma yoluna gitmek anlamına gelmektedir.
(…)
Lemkin Enstitüsü bu eylemin, ICJ’nin Güney Afrika-İsrail davasında verdiği önleyici tedbir kararına misilleme olarak gerçekleştirilmiş olmasından endişe etmektedir. Bu adımın, UNRWA’nın hizmet verdiği Filistinli nüfusun mülteci statüsünü elinden almayı hedefleyen İsrailli grupların uzun vadeli hedeflerine hizmet ettiği açıktır. Tel Aviv merkezli bir İnsan Hakları Örgütü olan Gisha’nın İcra Direktörü Tania Hary, mevzubahis uluslararası koalisyonu derhal kınayarak, bu eylemin aşırılık yanlısı İsrail hükümetinin, ölçüsüz bir yıkım ve acıya yol açan ve Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme ve hatta hayatta kalma isteklerini ortadan kaldırmaya teşebbüs eden planının bir parçası olduğu konusunda uluslararası toplumu uyardı. Dolayısıyla bu yaşananların, [UNRWA hakkında ortaya atılan] iddialarla bir ilgisi yoktur.
Lemkin Enstitüsü okuyucularına, eski bir İsrail Dışişleri Bakanlığı yetkilisi ve şu anda sağcı Kohelet Vakfı’nın başkanı olan Noga Arbell’in Ocak ayı başında olağanüstü hal hükümetini UNRWA’yı zayıflatmak için hızlı bir şekilde harekete geçmeye çağırdığını ve “UNRWA’yı yok etmezsek savaşı kazanmamız imkansız olacak ve bunu derhal gerçekleştirmeliyiz” dediğini hatırlatmak istiyoruz.
Arbell’in açıklamalarının ardından İsrail Güvenlik Teşkilatı, yaygın bilinen adıyla Şin Bet, UNRWA personeline yönelik iddiaları kamuoyuna duyurdu. İsrailli yerel haber kaynaklarına göre Şin Bet’in iddiaları büyük ölçüde 7 Ekim’de yakalanan militanların sorgusundan elde edilen itiraflara dayanıyor. İddiaların “itiraflara” dayandığı doğru olsun ya da olmasın, İsrail’in Filistinli esirlere rutin olarak işkence yaptığını ve bu yöntemin güvenilmez ve yanlış istihbarat ürettiğini belirtmek gerekiyor…
UNRWA’ya yapılan mali yardımları askıya almayı tercih eden devletler İsrail’deki sorgulama koşullarını dikkate almalıdır. Uluslararası hukuka göre işkence ile elde edilen itiraflar delil olarak sayılamaz ve Uluslararası Af Örgütü bu hükmün açıkça “esnetilemez” olduğunu, yani “acil durumlarda bile gevşetilemeyeceğini” belirtmektedir. Bu nedenle Lemkin Soykırımı Önleme Enstitüsü, Avustralya, Avusturya, Kanada, Estonya, Finlandiya, Fransa, Almanya, İzlanda, İtalya, Japonya, Hollanda, Romanya, İsviçre, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık’ı işkenceye ilişkin kendi mevzuatlarını gözden geçirmeye çağırmaktadır.
ABD Başkanı Biden’ın ve potansiyel olarak diğer koalisyon ülkelerinin böylesine önemli bir kararı verirken İsrail istihbaratının kamuoyundan gizlediği bilgileri temel aldıklarının ortaya çıkması, hem şeffaflık hem de ihtiyat ihtiyacının gerekliliğini ortaya koymaktadır… Lemkin Enstitüsü, kabul edilebilirlik, güvenilirlik ve zamanlama ile ilgili mevcut endişeler göz önünde bulundurulduğunda, Avrupa Birliği tarafından teşvik edildiği üzere kurallara bağlı ve usulüne uygun bir soruşturmaya itimat etmek yerine aceleci bir şekilde hüküm vermenin ölümcül sonuçlar doğurabilecek bir hata olabileceğinin altını çizmektedir.
Güney Afrikalı avukat Adila Hassim (solda), Güney Afrika Adalet Bakanı Ronald Lamola (ortada) ve Hollanda Büyükelçisi Vusimuzi Madonsela Uluslararası Adalet Divanı’ndaki oturuma katılırken [Fotoğraf: EPA-EFE/REMKO DE WAAL]
Bölgedeki mülteci statüsüne dair güvenceler ve bu hakkın dokunulmazlığı İsrail tarafından rutin olarak ihlal edilmektedir. Bu artık bir iddia olmaktan çıkmış ve Güney Afrika’nın ICJ nezdinde açtığı davanın kritik bir unsurunu oluşturmuştur. UNRWA’nın finansmanına, temel sorumluluklarına ve kurumun günlük işleyişine bağlı 58 mülteci kampı da dahil UNRWA’ya karşı bir bütün olarak harekete geçilmesi, mülteci karşıtı eylemlerin yoğunlaşması anlamına gelmektedir. Uluslararası hukuk uzmanı ve çatışmalarda canlı kalkanlar ve hastanelerin kasıtlı olarak tahrip edilmesi konusunda önde gelen uzmanlardan Dr. Nicola Perugini, “UNRWA’yı kapatma girişimi açıkça dikkatleri ICJ’nin soykırım kararından uzaklaştırmaya yönelik bir girişimdir…. UNRWA’yı yok etmek tam anlamıyla soykırım niyetini ortaya koymaktadır: İsrail’in Gazze’deki açlığı yoğunlaştırmak için yürüttüğü hesaplı çabalar.” Lemkin Enstitüsü de aynı fikirde olup UNRWA’nın faaliyetlerine yönelik finansman tehditlerinin, UNRWA tarafından sağlanan yaşam güvencesinin ortadan kaldırılması yoluyla Filistin halkını tamamen ya da kısmen yok etme niyetini ortaya koyduğu uyarısında bulunmaktadır.
(…)
Tüm soykırım faillerinin, eylemlerini açıklamak için öne sürdükleri kendilerine göre haklı gerekçeleri bulunsa da, bu onların eylemlerini adil ya da yasal kılmaz. Lemkin, soykırımın “eski zamanların barbarlığının bir devlet anlayışına” dönüşmesi olarak görülebileceği konusunda özellikle uyarıda bulunmuş ve “kutsal bir amaç” güden eylemlerin zaman içinde başka ulusal toplulukların yaşam temellerine saldırdığını, böylece bu toplulukların kuruyan bitkiler gibi solup ölmesine yol açabileceğini belirtmiştir. Bu amaç, siyasi ve sosyal kurumların, insanların kültürlerinin, dillerinin, milli duygularının ve dinlerinin zorla ortadan kaldırılmasıyla gerçekleştirilebilir. Kişisel güvenliğin, özgürlüğün, sağlığın ve insanlık onurunun tüm temellerini ortadan kaldırarak gerçekleştirilebilir.
Lemkin’in yukarıda zikredilen soykırım tekniklerinin hepsi İsrail’in Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki Filistinlilere yönelik eylemlerinde mevcuttur ve soykırıma yönelik bu eylemler şimdi UNRWA’nın fonlarının kesilmesine yönelik oluşturulan koalisyon tarafından desteklenmektedir…
UNRWA’ya yapılan yardımları durdurma kararı alan devlet liderlerini bu kararlarından geri dönmeye çağırıyoruz. Ayrıca, dünyanın dört bir yanındaki halkları, devletlerinin Soykırım Sözleşmesi’nin gereklerine uygun hareket edip etmediğinden emin olmak için önleyici tedbirler almaya çağırıyoruz. Son olarak uluslararası hukuk mercilerini, Gazze’deki Filistinlilere dönük soykırıma iştirak etmeyi seçen tüm liderlerin ve bu suça eşlik etmekten ötürü sorumluluğu bulunan herkesin yargılanması için harekete geçmeye çağırıyoruz.
Yayın Tarihi: 31 Ocak 2024
Kaynak: Lemkin Insitute for Genocide Prevention
Çeviri: KARPUZ
Manşet Fotoğrafı: AFP