[Aşağıda çevirisini sunduğumuz yazılar, Let Me Stand Alone adlı kitaptan aslına sadık kalınarak çevrilmiştir.]
1995-1997 [Rachel, 16 ila 18 yaşlarındayken]
Kullandığım kelimeler dudaklarımın arasından anlamsızca dökülüveriyorsa eğer, bırakalım bir süreliğine havada öylece kalsınlar. Bırakalım öylece durup saçmalasınlar, ta ki başka kelimeler gelip etraflarını sarana kadar.
Kanat çırpmaya, havada dönüp dolaşmaya ve o her yeri görebilen altı gözlü böcekler gibi suyun üzerinde oluşan elmas şeklindeki dalgacıkları izlemeye ihtiyacım var. Lütfen bir süreliğine dokunmayın bana. Bırakın zambak çiçeklerinin üstünde dans edeyim, titreşen su damlacıklarının üzerinde süzüleyim ve anlamsız kelimeler gibi havada kanat çırpayım.
Anlıyorsunuz değil mi? Bırakın uzun çimlerin arasında sırt üstü uzanıp güneşi, dalların üstündeki su damlacıklarını ve ağaçların kızıl gövdelerini izleyeyim, kendi gözlerimle. Bırakın boyayım onları ve tarif edeyim kendi kelimelerimle. Kimsesi olmayan, güçlü kelimelerle. İzin verin, yeryüzünün kıyısında tek başıma durup ona dürüstçe bakayım, tek başıma. (Let Me Stand Alone, s. 3)
[Kaynak: CNN/Getty Images]
1989 [Rachel, 10 yaşındayken]
Diğer çocuklar için buradayım.
Buradayım çünkü önemsiyorum.
Buradayım çünkü dünyanın her yerinde çocuklar acı çekiyor ve her gün kırk bin insan açlıktan ölüyor.
Buradayım çünkü ölenlerin çoğu çocuk.
Artık farkına varmalıyız ki yoksul insanlar her yerde ve biz onları görmezden geliyoruz.
Artık farkına varmalıyız ki bu ölümleri engellemek mümkün.
Artık farkına varmalıyız ki üçüncü dünya ülkelerindeki insanlar da tıpkı bizim gibi düşünüyor, önemsiyor, gülümsüyor ve ağlıyor.
Artık farkına varmalıyız ki biz ve onlar aynı hayalleri paylaşıyoruz.
Artık farkına varmalıyız ki birbirimizden farkımız yok.
Benim hayalim 2000 yılına kadar açlığa son vermek.
Benim hayalim yoksullara bir seçenek sunabilmek.
Benim hayalim her gün ölen kırk bin insanın hayatını kurtarmak.
Eğer hep birlikte geleceğe bakar ve orada parlayan ışığı görürsek bu hayalim gerçekleşebilir ve gerçekleşecektir.
Eğer açlığı görmezden gelirsek, o ışık sönecek.
Eğer her birimiz omuz verir ve birlikte çalışırsak,
Yarının umudu ile o ışık büyüyecek ve özgürce etrafını aydınlatacaktır.
(Let Me Stand Alone, s. 8)
1990-1991 [Rachel, 11 ila 12 yaşlarındayken]
Belki de insanlar kendilerini düşünmeyi bırakıp meseleleri başka yönleriyle değerlendirmeye başlasalardı birbirlerine zarar vermezlerdi. Öyle olsaydı insanların birbirlerine zarar vermesinden endişe etmezdim, çünkü her insan doğru olan neyse onu bulana kadar uğraşırdı. İnsanlar birbirlerini kandırmaz ya da yalan söylemezlerdi. Peki acaba o zaman da, her bir detayı önemsedikleri ve bu kadar çok duygunun ve derdin farkında oldukları için depresyona mı girerlerdi?
Galiba insanlar umarsız olduklarında daha mutlular. Napalım, eğer insanlar başkalarını görmezden gelerek mutlu oluyorlarsa, yapacak bir şey yok. Ben öyle değilim ama. Yatağımda yatarken insanların kavga ettiğini ya da birinin ağladığını duyduğumda kendimi çok kötü hissediyorum. Televizyonda savaş görmekten nefret ediyorum. Belki de bir ara umursamamayı denemeliyim. O zaman durdurulması mümkün olmayan, dokunulmaz biri olurdum. Ne büyük bir nimet! Öyle mi acaba? (Let Me Stand Alone, s. 12-13)
1991 [Rachel, 12 yaşındayken]
Sevgili asker,
Sanırım bu dünyayı pek anlamıyorum. Çünkü neden burada değilsin [de başka yerlerdesin], çözemiyorum. İnsanlar neden uzlaşamıyor. Neden barış hala bir hayal ve savaş bizim kaçınılmaz gerçekliğimiz. Belki de benim cahilliğim ama inanıyorum ki her gün kırk bin çocuk ölmemeli. Şiir yazan, notları ve makyajı hakkında endişelenen küçük bir altıncı sınıf öğrencisi olduğumun farkındayım ama yine de daha büyük meseleler hakkında endişe duyuyorum.
Buz, soğuk eğreti elleriyle sürünerek su birikintilerinin içine doğru dalıyor. Her sabah bahçemdeki çimlerin üzerinde yürürken ben, buz taneleri sertliklerinden çıtırdıyor. Gökyüzü, ufkun bir ucundan öbür uçtaki tepelere kadar gri renkte uzanan bir tuval adeta. Sarı gözlerini yeryüzüne dikmiş, daireler çizen beyaz martılarla dolu. Martıların kanatlarını salıp sükunet içinde süzülüşlerinde öyle bir güzellik var ki.
Bu evreni düşündüğümde zihnimde yankılanan binlerce şey var. Barış ve yardımlaşma ilk aklıma gelenler.
(Let Me Stand Alone, s. 13)
[Kaynak: Works in Progress]
1990-1991 [Rachel, 11 ila 12 yaşlarındayken]
Onlar, başıboş ruhlar, altındaki muhtaçları örten kabuklar, Martılara attığımız kırıntılar. Tenler ve yuvarlak, sulu bakışlar. Keskin ve farkında, kocaman bakışlar. Nasıl böylesine bilgece görünebilir tahsili olmayan bakışlar? Unutulmaya terkedilenler onlar. Listelerin görünmeyen sayfalarında kayıplara karışanlar. İşte bizim eciş bücüş kardeşlerimiz, Arkamızda durup karnı aç gülümseyenlerimiz. Göz ucuyla dahi bakmadıklarımız onlar. Omuzlardan yukarıya çıkmayan bakışlar. Ve işte aç aç gülümsemeler. Bozuk parayla defetmek istemeler, Uğraşırız ki zihnimizden çekip gitsinler. Uzaktayken severiz onları, Tadarken evimizde sıcağı ve rahatı. Ama yakınımızdayken onlar, Çürümüş nefeslerinden aldığımız kokular, Ve çukurlaşmış gözlerinden geçip daldığımız bulanık dünyalar, Korku ve tiksintiyle keser nefesimizi, Ve alıp dış dünyadan sürer evlerimize bizi. İşte onlar, evsizler ve ismi bilinmeyenler. İşte onlar, nazikçe görmezden geldiklerimiz. Öyle zalimce bir terbiyemiz var ki. Öyle ki, bize konuşsalar, seslenseler, yalvarsalar, Bizden ne bir cevap alırlar, ne bir ses çıkar. Onlar bizim kardeşlerimiz. O yüzden bu korkak sessizliğimiz. Onlar biziz. Ve pekala biz de onlar olabiliriz. (Let Me Stand Alone, s. 14-15)
1992 [Rachel, 13 yaşındayken]
Beni Korkutan Şeyler kötü notlar büyüyünce vasat biri olmak yüksek yerler yalnız olmak dışarıdaki şeyler kedimin ölmesi düşmek, tepetaklak olmak, aşağı yuvarlanmak, kontrolden çıkmak varisli damarlarımın olması selülit kırışıklıklar başka insanları hayal kırıklığına uğratmak köpekbalıkları—acı—ısıran şeyler bir hayvan tarafından parçalanmak bir rutine veya belirli bir mekana esir olmak Bir gün çocuğuma vurmaktan ya da sevdiğim birine zarar vermekten korkuyorum Yoksul olmaktan korkuyorum Büyükannemin kilisesindeki rahipten korkuyorum Boğulmaktan, düşmekten, acı çekmekten korkuyorum Anne babamın ölmesinden korkuyorum Başarısızlıktan, utançtan, hayal kırıklığından, umuttan korkuyorum Basiretsiz, aptalca, gerçekçi olmayan umuttan korkuyorum Ve insanların benim ne kadar kötü olduğumu bilmesinden korkuyorum. Beni Çıldırtan Şeyler başkalarını dinlemeyen insanlar çok sinirlenen insanlar çok fazla bağıran anne ve babalar insanların basketbolda birbirini kasti olarak itip kakması Anita Hill-Clarence Thomas davası LAPD kararı savaş George Bush Cumhuriyetçi siyasetçilerin çoğu şovenistler ölüm—ölüm beni çok ama çok kızdırıyor nefret Ku Klux Klan ırkçılık aşırı şımarık insanlar çevreyi umursamayan insanlar beni ciddiye almayan insanlar düşünme zahmetinde bulunmayan insanlar benden daha yaşlı ama daha az olgun olan insanlar ölüm (Let Me Stand Alone, s. 24-25)