Ekranıma yansıyan bir soykırım varken, bu yazımı değerli halkıma, Yahudi halkına bir sevgi mektubu misali kaleme almaya başladım. Bu mektup benim kalbimden sizin kalbinize aksın. Bu yazı, Filistin ile dayanışma içinde olmak amacıyla yazılan bir eylem çağrısı. Bize, tarihimize ve yüzyıllarca süren tarifsiz adaletsizliklere rağmen koruduğumuz gururlu geleneklerimize karşı derin bir şefkat duyuyorum.
Bazılarınız gibi ben de ilerici bir Amerikan Yahudi cemaatinde sinagoga giderek büyüdüm. Kültürel ve dini olarak Yahudi olmanın bir parçası da İsrail’i kutlamak ve desteklemekti.
İşgal altındaki Filistin topraklarında gerçekte neler olduğunu ilk anladığımda 18 yaşındaydım ve üniversiteye başladığım ilk seneydi. Yahudi bir akranım bana İsrail’in bizim adımıza gerçekleştirdiği istismarlardan bahsetti.
Onu dinlememin tek nedeni Yahudi olmasıydı ve bunu söylerken gurur duymuyorum. Toplumumuz bana, İsrail’in güvenliğimiz ve refahımız için ne kadar önemli olduğunu sadece Yahudilerin anlayabileceğini telkin etmişti. Geriye dönüp baktığımda diyorum ki keşke Filistinlilere daha önceden inanmış olsaydım.
Filistinliler kendi özgürlük mücadelelerini kendi iradeleri ile veriyorlar. Ancak Yahudi bir çocuk olarak bana aşılanan telkinler ve korku, siyonizm balonu patlayana dek üstesinden gelinemeyecek kadar güçlüydü.
İsrail’in Filistin halkına karşı süregelen vahşetinin boyutlarını ilk öğrendiğimde inanmakta güçlük çektim. Yahudi büyüklerim bana adalet, insan hakları ve Yahudilerin toplumsal değişim dönüşümü ilerletme ve “dünyayı onarma” (tikkun olam) konusundaki ahlaki görevlerini öğretmişti.
Kendi halkım bana bunları öğretirken nasıl olur da İsrail’in yaptığı ırkçılık ve işgalciliği es geçerdi? Bana İsrail’in boş bir toprak parçası üzerinde kurulduğu öğretilmişti; siyonist terör timlerinin köyleri basarak 15.000 Filistinliyi öldürmesi ve Nekbe’de 750.000 kişiyi zorla yerinden etmesi değil. Benim gibi onlar da mı bilmiyorlar mıydı yoksa?
Gazze’de bugün yaşananlar Filistinliler tarafından ikinci bir Nekbe olarak görülüyor [Fotoğraf: REUTERS/Ibraheem Abu Mustafa]
Siyonist safsata
“İsrail’i eleştiren herkes antisemitisttir” söylemi, İsrail’in işlediği savaş suçlarının uzadıkça uzayan listesi karşısında giderek daha anlamsız hale gelmiş bulunuyor. Madem İsrail hakkında bana öğretilen her şey doğru değil, o zaman acaba başka hangi yalanlar söylendi?
Yahudi akranlarımın neredeyse tamamının hala siyonist milliyetçiliğin yanlışlarına sessizce ya da aktif olarak verdiği destek düşünüldüğünde, bu durum ileride Yahudi toplumuna karışmam açısından ne anlama gelecek?
İnkarın etkisi geçince öfke başlıyor. Güvendiğimiz insanlar tarafından bize yalan söylendi. Bizim adımıza çocukları istismar eden ve acımasızca işkence eden bir apartheid devletini alkışlamamız için kandırıldık. Ben de dahil olmak üzere Yahudi gençler olarak, Filistin halkına karşı 75 yıldır devam eden bir soykırıma karışmış durumdayız.
Yahudilerin refahını koruma kisvesi altında muazzam, akıl almaz insan hakları ihlalleri işleniyor. Oysa gerçekte bir yerleşimcinin huzur içinde yaşaması ancak Filistinlilere yönelik baskının devam etmesiyle mümkün. İşgal altında yaşayan hiç kimse güvende değil.
Bize İsrail’in Holokost’tan sonra Yahudiler için oyulmuş bir sığınağı temsil ettiği ve ne pahasına olursa olsun onu korumamız gerektiği öğretildi. “Yahudi halkının tek ulusu”, vatanımız, doğuştan gelen hakkımız: İsrail.
Bize dünyanın öbür ucundaki bir toprak parçası üzerinde doğal haklarımız olduğu öğretildi. İsrail bizim için isteğe bağlı, ikinci bir evdi ancak nesillerdir topraklarına bağlı olan Filistinliler için tek evin Filistin olduğu gerçeği bizlere anlatılan hikayede yoktu.
İsrail hala Filistinlilerin [kendi topraklarını] ziyaret ve eve dönüş haklarını reddediyor ama ben Kaliforniya’da doğmuş bir Yahudi olarak Filistin’i istediğim zaman ziyaret edebilirim ve hatta İsrail, gasp edilmiş Filistin topraklarına taşınmam için bana para bile öder.
İsrail’in tepeden tırnağa ABD tarafından finanse edildiği; doğal kaynakların sömürülmesi, silahların test edilmesi, Amerikan polisinin eğitimi ve daha fazlası için Batı emperyalizminin stratejik bir karakolu olarak işlev gördüğü bana öğretilmedi. Kimse bana İsrail’in doğması için Filistinlilerin ölmesi gerektiğini, Yahudilerin parlak ve temiz gelecekleri için kılıfına uydurarak yaptıkları etnik temizliğin halı altına süpürüldüğünü, [İsrail’in] yanmış Filistinli ceset yığınları üzerine kurulmuş militarize edilmiş bir ulus ve yerlilerin toplu mezarları üzerine inşa edilmiş bir Yahudi vatanı olduğunu söylemedi.
ABD Başkanı Joe Biden New York’ta İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile bir arada – Eylül 2023 [Fotoğraf: Susan Walsh/AP file]
Dekolonyal özgürlük mücadelesi
İsrail’in hikayesi yeni değil. Dünyanın dört bir yanındaki sömürgeleştirilmiş halklar için son derece tanıdık bir hikaye. İsrail, Kaplumbağa Adası’na (Kuzey Amerika) gelen yerleşimcilerin yerli halkların soykırımını meşrulaştırmak için kendilerine söyledikleri aynı beyaz üstünlükçü, sömürgeci yalanı sürdürüyor: İlerleme, modernlik ve demokrasi adına sömürgeci yakmalı yıkmalı, öldürmeli ve yok etmeli.
Bu yalana göre sömürgeci, kader adı altında “bir uçtan öbür uca”1 uzanan toprakları yağmalamalı ve toprak kazanımlarını genişletmek ve yerleşimci aileler için güvenli evler inşa etmek adına mümkün olduğunca çok sayıda “vahşi yerli teröristi” vahşice infaz etmelidir.
Filistin kutsal bir savaşa girmiyor, maruz kaldığı sömürgeciliğe karşı özgürlük mücadelesi veriyor. Filistinliler topraklarını sömürgeleştirsinler diye Yahudileri seçmediler ve işgalcinin kim olduğuna bakmaksızın işgale karşı direnmek için ahlaki ve yasal her türlü hakka sahipler. Filistin’deki vahşi işgal devam ettiği sürece Yahudilerin güvenliği söz konusu olamaz. Kurtuluşumuz birbirimize bağlı.
Tarihte eşi benzeri görülmemiş bir ana tanıklık ediyoruz. Bombalanan hastanelerin ve mülteci kamplarının önünde cesetler toplu mezar şeklinde üst üste yığılırken gözlerimizin önünde bir soykırım yaşanıyor. Filistin için oluşturulan küresel dayanışma hareketi, abluka hapishanesinden bir firar misali Batı’nın rahatlık perdesini delip geçti.
ABD destekli İsrail ordusu kuşatma altındaki Gazze halkına bomba yağdırmaya devam ederken, Yahudi arkadaşlarımın çoğu arkalarına yaslanıp izliyor ya da bu duruma alkış tutuyor.
Sessizliğimiz dünya genelindeki tüm Yahudileri bu soykırıma ortak ediyor. Sessiz kalanlardan birçoğu ailesi ve arkadaşları tarafından dışlanma tehdidi ile karşı karşıya oldukları için bu durumu “karışık işler” olarak nitelendirip geçiyorlar. Gerçek bir risk almak istemiyoruz.
Gazze’deki Filistinlilerle dayanışma amacıyla 4 Kasım 2023 tarihinde İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenen gösteride görülen “Soykırıma Son” ve “Yahudiler Soykırıma Karşı” pankartları [Fotoğraf: Reuters]
Saplantılı asimetri
Ancak Filistinli aileler evlerinde uyurken öldürülüyor, beyaz fosforla yakılarak vahşice katlediliyor, hastanelerin doğum servislerinde keskin nişancılar tarafından vuruluyor, açlıktan susuzluktan ve temiz su yokluğundan dolayı acı çekiyor ve kendi cenazelerine yürütülüyorlar. Bombalanmış enkazın tozlu kalıntılarının altından kanlar içindeki ölü çocukları çıkarıyorlar.
Buna rağmen Batı’daki Yahudi akranlarım soykırımdan korkanların kendileri olduğunu söylüyorlar. Kaynaklarımızı ve dikkatimizi, tamamen önlenebilecek olan ve insanlık onurunun ayaklar altına alındığı bu katliamda gerçekten yok olma tehdidiyle karşı karşıya olan insanlara yöneltebilmemiz için bu saplantılı asimetri sona ermeli.
Şu anda Filistinlilerin çağrısı gün gibi açık: Hemen şimdi ateşkes. Gazze’ye yönelik kuşatmaya ve yasadışı işgale son verin. Geri dönme hakkına saygı gösterin. Filistinliler bizden uğradıkları soykırıma tanıklık etmemizi, temsilcilerimize acil ateşkes için baskı yapmamızı ve yasadışı işgalden kazanç sağlayanları boykot etmemizi istiyor. Ateşkesin olmadığı her gün ölü sayısı artıyor ve İsrail kamu kayıtlarından nesiller silinmeye devam ediyor.
Filistin soykırımını Yahudi halkı olarak durdurabiliriz. Milyonlarca atamızın ölüm kamplarında can vermelerini engelleyemedik ama bu soykırımı hemen durdurabiliriz ve durdurmalıyız. Yahudilerin acılarını Filistinlilere yönelik şiddetin kalkanı ve sopası olarak istismar edip acil ve kutsal görevimizi ihmal etmeyelim.
Kendinizi vicdan sahibi bir Yahudi olarak görüyorsanız, bu katliamın hiçbir ahlaki ya da hukuki gerekçesi olmadığını anlamalısınız. Şimdi konuşma zamanı. Filistinliler tarihin onları temize çıkarmasını bekleyemez çünkü ben Yahudi soydaşlarıma bu mektubu yazarken hava saldırıları hala devam ediyor.
Yahudiliğin ahlaki ruhunun, soykırım konusundaki kolektif sessizliğimizin yarattığı sesle yok olmasına izin veremeyiz. Sesimiz Yahudi atalarımız için bir dua, torunlarımız için de sonsuza dek “bir daha asla” demeleri için bir kutsama olsun.2
- “Sea to shining sea” ifadesi, genellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin doğu ve batı kıyıları arasındaki geniş toprakları, kıyıdan kıyıya uzanan geniş coğrafyasını ifade etmek için kullanılmaktadır. [ç.n.] ↩︎
- “Bir daha asla” tabirinin Yahudilerin tarihinde ve hafızasındaki önemini açıklayan ve Yahudileri Filistinlilerin maruz kaldığı soykırıma karşı ses çıkarmaya çağıran bir başka yazı için tıklayın. [e.n.] ↩︎
Yazar: Amanda Gelender
Yayın Tarihi: 24 Kasım 2023
Kaynak: Middle East Eyes
Çeviri: KARPUZ
Manşet Fotoğrafı: Dani Anguiano/The Guardian